İran,
nükleer çalışmaları nedeni ile günümüzde, uluslararası kamuoyunun önemli
gündemlerinden biri haline gelmiştir ve bu yönüyle de önemini hala
korumaktadır. Peki, İran nükleer çalışmalarıyla dünyanın gündemine nasıl bu
şekilde oturmuştur? Nükleer programını uluslararası anlaşmalarına aykırı olarak
mı yapıyor yoksa sahip olduğu imkân kabiliyetlerinin kullanılması konusunda
ortaya koyduğu niyetler mi sorun yaratıyor?
İran Şahı’nın
nükleer enerjiye yönelik politikaları; hem bilimsel açıdan bir birikim olmadığı
için hem de sadece büyük güçlerin elinde bulunan bir teknoloji olduğu için
sekteye uğramıştır. Yom Kippur Savaşı’nı takip eden günlerde OPEC krizinin
yaşanması, İran’ın petrol gelirlerinin dörde beşe katlanmasını ve kendine olan
güvenini artmasını beraberinde getirmiş; dolayısıyla 1970 tarihiyle beraber
İran nükleer enerji konusundaki girişimlerini üst düzeylere çıkarmıştır. Petrol
gelirlerinin de getirdiği etki ile İran 20 yılda 20.000 megavatlık nükleer
santral inşa politikasını dillendirmeye başlamış ve İran bu politika için
yüksek miktarda kaynak ayırmıştır. Ancak 1979’da gelen “İran İslam Devrimi” bütün girişimleri ve
yakınlaşmayı sona erdirmiştir.
Bunun üzerine İran-Irak savaşı tuzu biber olmuştur. Humeyni, İran yönetiminin başına gelerek ne Doğu ne de Batı, sadece İslam Cumhuriyeti” şeklindeki bağımsızlık söyleminin ardından nükleer çalışmaları Batı’ya bağımlı kıldığı gerekçesiyle durdurmuştur. Ancak İran-Irak savaşında enerji sorunun patlak vermesi üzerine Humeyni üzerinde büyük etkisi olan Rasfancani nükleer enerjinin önemini vurgulayıp reaktörlerin tekrar inşasının önünü açmıştır. Bunun üzerine İran ilk olarak Fransa ve Almanya’dan; sonra da Arjantin, İsveç ve Hindistan’dan bölgedeki tesisleri bitirmelerini talep etmiştir; ancak her seferinde ABD’nin engeli ile karşılaşmıştır.
Bunun üzerine İran-Irak savaşı tuzu biber olmuştur. Humeyni, İran yönetiminin başına gelerek ne Doğu ne de Batı, sadece İslam Cumhuriyeti” şeklindeki bağımsızlık söyleminin ardından nükleer çalışmaları Batı’ya bağımlı kıldığı gerekçesiyle durdurmuştur. Ancak İran-Irak savaşında enerji sorunun patlak vermesi üzerine Humeyni üzerinde büyük etkisi olan Rasfancani nükleer enerjinin önemini vurgulayıp reaktörlerin tekrar inşasının önünü açmıştır. Bunun üzerine İran ilk olarak Fransa ve Almanya’dan; sonra da Arjantin, İsveç ve Hindistan’dan bölgedeki tesisleri bitirmelerini talep etmiştir; ancak her seferinde ABD’nin engeli ile karşılaşmıştır.
Bunun
üzerine 1989 yılında SSCB ile görüşülmeye başlanmış ancak SSCB’nin yıkılmasının
ardından Rusya ile görüşmelere 1994 yılında devam edilmiştir. Tesisi kuracak
olan Rus devlet firmasının 1995 yılındaki Tahran ziyaretinde, planda olmamasına
rağmen İran diplomasisinin başarısı olarak görülen bir anlaşma imzalanmıştır.
Bu anlaşmaya göre Rusya, 1 milyar dolar karşılığında Almanya’nın yarım
bıraktığı tesisleri kendi özünde aynı tip olan fakat Rus teknolojisine sahip
reaktörleri yapma sözü vermiştir. Bu anlaşmaya göre, iki reaktörden ilki 2000
yılında devreye girecektir, fakat bu konuda bir ilerleme sağlanamamıştır.
Giresun Üniversitesi
Uluslararası İlişkiler
Batuhan
ALADAĞ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder