RUSYA FEDERASYONU’NUN DEĞİŞEN GÜVENLİK
STRATEJİSİ
Lokman YILMAZ
GİRESUN ÜNİVERSİTESİ
GİSAT YÖNETİM KURULU BAŞKANI
GİSAT YÖNETİM KURULU BAŞKANI
ÖZET
SSCB’nin güvenlik politikaları soğuk savaş sonrası
şekillenmeye başlamıştır. Soğuk savaş boyunca sabit bir düşman olduğu için
tehlikenin nereden geleceği tahmin ediliyordu ve ona karşı batı dünyası topluca
NATO şemsiyesi altında bir güvenlik yapılanmasındaydı. Bu yapılanma seksenli
yıllarda değişmeye başladı ve soğuk savaş sonrası yeni bir düzene doğru yol
aldı. Özellikle küresel terörizm, terörizmle mücadele ve terörizm tehditleri ön
palana çıktı. İkinci Dünya Savaşı
sonrasında ortaya çıkan iki kutuplu sistem dünyada ki dengeleri değiştirmiş uluslararası
arenada yeni bir ittifakın ortaya çıkmasına neden olmuştur. Rusya, 1995 yılı
itibariyle “Yakın Çevre” üzerindeki etkinliğini kaybetmeye
başlamıştır. Bunun en önemli sebebi, ABD’nin 90’lı yılların ortalarına
kadar takip ettiği “önce Rusya” stratejisini terk ederek, BDT ülkeleri,
özellikle de Orta Asya ve Kafkasya Cumhuriyetleri ile doğrudan ilişkileri
geliştirme çabası içinde olmasıdır. Washington’un bu bölge stratejisinde
cereyan eden bu değişimin en önemli sebebi, bölgedeki enerji kaynakları üzerinde
daha etkin olma ve Rusya’nın etki alanını daha kısıtlı ve azaltıcı bir hale
getirmedir. 1990’ların ikinci yarısında Hazar enerji rezervlerinin ve ihracat
güzergâhlarının Rusya’nın hem ekonomik hem de ulusal güvenliği için taşıdığı
önemin giderek daha fazla altı çizilmeye başlanmıştır. SSCB’nin izlemiş olduğu güvenlik politikalarından
farklı olarak 2000’li yıllarla beraber Putin’in başa geçmesiyle bölgesel bir
güç ve hatta eski süper gücüne kavuşmak için ulusal güvenliği ön plana
almaktadır. 11 Eylül sonrasında ABD ile Rusya arasında doğan terörizme karşı iş
birliğinin etkisiyle ivme kazanmış ve bu süreç NATO içerisinde Rusya’nın
etkinliğini arttıran NATO-Rusya Konseyi’nin oluşturulması ile sonuçlanmıştır.
2002 yılı itibarıyla taraflar arasında artan iş
birliğine rağmen, NATO’nun Rusya’nın ‘etki alanı’ olarak gördüğü eski Sovyet
coğrafyasına kadar genişlemesi, bu coğrafyada giderek daha fazla etkinliğini
arttırarak üsler açması ve askerî teçhizat konuşlandırması, Putin iktidarının
tepkisini çekerek ilişkilerde yaşanan canlanmayı sekteye uğratmıştır Putin
dönemi RF’nun güvenlik stratejileri bu yönde ilerlemiş ilk etap da NATO’nun
yayılmacı politikasına karşı önlemler almaya çalışmıştır. 2004 yılında yapılan
İstanbul Zirvesi, NATO’nun artık doğu Avrupa’nın haricinde Ortadoğu’ya,
Akdeniz’e, Kafkaslara ve Orta Asya’ya yayılabilecek olan bir organizasyon
amacını taşıdığını ortaya koymuştur. RF kendi etki alanını, enerji güvenliğini
ve süper güç olmaya yolundaki hayallerini sekteye uğratmamak için yeni güvenlik
stratejileri belirlemiş ve 10 Şubat 2007 tarihindeki 43. konferansta ise
Vladimir Putin’in yaptığı konuşmada, Putin tek kutuplu dünyanın kabul edilemez
olduğunu vurgulayarak konferansa damgasını vurmuştur. Putin konuşmasında özet
olarak; NATO’nun bir dünya örgütü olmadığını, Avrupa’yı koruyacak bir nedeni
olmadığını, Amerika’nın tek başına dünyaya hâkim olamayacağını söylemiştir.
Putin 10 Şubat 2007 tarihinde Münih Güvenlik Konferansı’nda yaptığı konuşmayla
yeni bir Rusya dış politika çerçevesi çizmiştir. Rus güvenliğinin temelinde
öncelikle geniş coğrafyası, stratejik konumu ve doğal kaynakları yer almaktadır
Anahtar kelimeler: NATO, Rusya Federasyonu, SSCB, Güvenlik,
GİRİŞ
Vladimir Putin
jeopolitik konumu ve sahip olduğu enerji kaynaklarından dolayı dış politikasını
güvenlik çerçevesinde şekillendirmiştir. Rusya Federasyonu enerji
politikalarını dış politikanın temeline oturtarak ulusal güvenliğini dahi bu
politikaya yaslamıştır. Güvenlik açısından sıkıntı yaşamak istemeyen Rusya
komşularıyla ilişkilerini iyi tutmaya çalışmış yada komşularını kendine bağımlı
kılmıştır. Güney Kafkasya bölgesi bunun en büyük örneğidir; Rusya, bu bölgede
NATO’yu görmek istemiyor. Gürcistan bu bölgede NATO üyesi olmak istiyor, 2003-2008 arasında sürekli olarak NATO’ya üye
olmak istediğini söylüyordu. Daha sonra Rus tankları Tiflis’e geliyor ve
Gürcistan vazgeçiyor. Bu bölge Rusya’nın yumuşak karnı olarak bilinmekte çünkü
Rusya, Batıyı buraya sokmak istememekte,
AB, ABD ve Türkiye’nin bu bölgede etkinlik kurmasını engellemek
istemiştir. Bu bölgeyi kendi etki alanı olarak görmektedir. Bu topraklarda
yaşanacak bir olayı kendi topraklarına müdahale olarak düşünmektedir. Rusya’nın
“Avrasya Ekonomik İşbirliği Örgütü” adı altında bir projesi vardır. Orta Asya
ve Kafkasya’yı bu örgütün içinde düşünmektedir. Bu proje Moskova merkezli, AB
benzeri yeni bir entegrasyon girişimidir. Rusya Federasyonu bu coğrafyadaki
devletleri NATO ile ilişki kurmamaları için NATO benzeri bir örgüt olan Kolektif
Güvenlik Anlaşması Örgütü’nü oluşturmuştur. NATO ile aynı nitelikleri
taşımaktadır. Rusya hem doğalgaz
üretimi hem de rezervleri bakımından ilk sırada yer almasına rağmen enerji
anlamında kendinden başka bir güç kabul etmek istemeyen Vladimir Putin kendine
rakip gördüğü ülkelerle siyasi baskılarla da olsa anlaşmalar imzalayıp, Rus
doğalgazına alternatif üretmeye çalışan Türkiye ve AB’yi geçici olarak da olsa
engellemiştir. 2003 yılında Türkmenistan ile yapılan doğalgaz anlaşması bu
konuda büyük önem taşımaktaydı. 13 Mayıs 2002’de Rusya ve ABD’nin
stratejik nükleer silahların azaltılması konusunda anlaşmaya vardıklarını
açıklamalarından bir gün sonra, 14 Mayıs’ta İzlanda’nın başkenti Reykjavik’te
bir araya gelen NATO ve Rusya’nın dışişleri bakanları, Moskova’nın diğer üye
ülkelerle eşit statüye sahip olacağı yeni bir Konsey’in kurulması konusunda
anlaşmaya varmışlardır. (2002,
http://www.jamestown.org/publications_details.php?volume_id=30&issue
_id=2407&article_id=19559) Reykjavik’teki bu anlaşma ile NATO’nun kısmi
üyesi hâline gelen Rusya’nın NATO’nun yirminci üyesi olarak kabul edileceği
bazı ortak konular saptanmıştır. Buna göre terörle mücadele, kitle imha
silahlarının yayılmasının önlenmesi ve barış gücü faaliyetleri konusunda Rusya
‘kısmi üye’ olarak NATO kararlarına katılabilecektir.
RUSYANIN DEĞİŞEN GÜVENLİK STRATEJİSİ
Ruslar eski zamanlardan beri
özellikle komünist rejimin kurulmasını takiben bir çevrilme-kuşatılma endişesi
ile yaşamışlar ve hudutları boyunca kendilerine karşı güçlerin oluşumuna mani
olma veya bunları yanlarına çekebilme çabası içinde olmuşlardır. İkinci Dünya
Savaşını takiben yenik Almanya’nın Doğusu ile Nazi işgaline son verdikleri Doğu
Avrupa ülkelerinde Moskova’ya bağlı ve onun kontrolünde Komünist peyk rejimler
kuran Stalin, Rusya’nın etrafında Demir Perde ile özlediği güvenlik çemberini
kurmuştu. Ancak her şeye rağmen belirli bir kültürel birikime, değişik örf adetlere
ve sosyal yapıya sahip Demir Perde ülkelerini Moskova etrafında peyk olarak
tutmak kolay olmamış, Rusya’nın 1956 Macaristan, 1968 Çekoslovakya’da olduğu
gibi askeri güç kullanılmasını gerektirmiştir. 1 Ayrıca önemli
ekonomik ayrıcalıklar (çok ucuz petrol, gaz gibi) tanınması ve zaman zaman
büyük yardımlar yapılması da siyasi güdümlü Rus ekonomisi için ağır yükler
getirmiştir. SSCB’nin dağılmasından sonra Demir Perde ülkeleri ve eski
Sovyetler Birliğine dâhil üç Baltık ülkesinin Batı ile kurumsallaşmaya
yöneldiğini gören Rusya, var gücü ile eski Sovyet coğrafyasına ait iken
bağımsız olan ülkeleri kendi etrafında toparlamaya çalışmıştır.1 Bu çerçevede Bağımsız Devletler Topluluğu
(BDT), Kolektif Güvenlik Anlaşması Teşkilatı gibi kuruluşları hayata geçirmişse
de bu kuruluşların fazla bir ağırlık kazanamadığı görülmüştür. Putin iktidara
gelir gelmez Rusya’yı her yönü ile güçlendirmeye öncelik vermiş bunda da bir
hayli başarı sağlamıştır. 1991de Sovyetler Birliğinin dağılmasını büyük bir
felaket olarak niteleyen Putin, son yıllarda AB modelinden ilham alan ve eski
Sovyet ülkelerini ve Moğolistan’ı kapsayacak Avrasya Birliği projesini ortaya
atmıştır. Putin’in bu projesini Ruslar, 2015 yılında hayata geçirmeyi planlamaktadır.
Rusya Federasyonu, Sovyetler Birliği’nden bağımsız bir devlet olarak ortaya
çıkışı sonrası 1990’lı yıllardaki Yeltsin döneminde siyasi, ekonomik ve
konvansiyonel askeri gücünü önemli ölçüde kaybetmişti. Bu dönemde uluslararası
sistemin belirleyici unsuru olmaktan da uzaklaşan Rusya, 2000 yılında iktidara
gelen Vladimir Putin ile trendi tersine çevirdi. Putin, bölgesel yönetimlere,
medyaya ve iş dünyasına uyguladığı baskı ile gücü tekrar merkezi yönetim
üzerinde topladı. 2 Putin iktidarı ile Rusya, hem Batı hem de Doğu
ile ilişkilerini geliştirmeyi amaçlamış, bir taraftan NATO ile iş birliğini
geliştirirken diğer taraftan da Doğu’da Şangay İşbirliği Örgütünü kurmuş ve
çeşitli Orta Asya ülkesi ile ortak güvenlik anlaşmaları imzalamıştır. Yani bir
anlamda Putin, Avrasyacı ve Atlantikçi eğilimler arasında bir denge sağlamaya
çalışmıştır. Rusya, uluslararası güvenlik alanında önemli diplomatik roller
oynamaya devam etmektedir. Bir yandan Eski Sovyetler Birliği bölgesinde
etkisini sürdürmeye gayret ederken diğer yandan Doğu ile Batı arasında kendine
bir yer bulmaya, Avrupa ile iyi ilişkiler geliştirmeye, NATO’nun genişlemesini
frenlemeye çalışmaktadır. Uluslararası platformlarda kendine güçlü bir konum
edinmeye çalışan Rusya, NATO-Rusya Daimi Konseyi ile edindiği NATO
faaliyetlerinde söz sahibi olma pozisyonundan memnun değildir. G-7 veya sonraki adı ile G-8’de ki siyasi
gücü ise oldukça sınırlıdır. 3
Rusya Devlet Başkanı Putin, 2016
Ulusal Güvenlik Stratejisi'ni imzalaması. Putin'in 2015'in son gününde onay
verdiği ve 2020'ye kadarki önceliklerin belirlendiği stratejide, 'renkli
devrimler' ve kimyasal silah Rusya'nın karşı karşıya olduğu en büyük tehditler
olarak gösterildiğini belirtiyor. Vladimir
Putin'ın 31 Aralık 2015'te imza attığı strateji planının ilk kısmında
"Strateji, Rusya Federasyonu'nun ulusal çıkarlarını ve stratejik ulusal
önceliklerini, dış politika hedeflerini, ulusal güvenliği güçlendirmeye ve
istikrarlı uzun vadeli kalkınma sağlamaya yönelik hedef ve önlemlerini belirleyen
kilit bir stratejik plan belgesidir" ifadeleri yer aldı. Belgenin geri
kalan kısmında 9 kilit nokta ise şu şekilde;
1-Ulusal güvenliğe en belli başlı
tehditler arasında renkli devrimler ve yolsuzluk yer alıyor. Belgeye göre
milliyetçi ve dinci ideolojileri kullanan radikal gruplar, bazı yabancı ve
uluslararası sivil toplum kuruluşları ve özel kişilikler Rusya'nın toprak
bütünlüğünü yok etmeye ve siyasi süreçleri istikrarsızlaştırmaya çalışıyor.
Belgede yabancı istihbarat servisleri, terörist ve aşırıcı gruplar ile suç
örgütleri de tehdit olarak gösteriliyor.
2-Rusya'nın 2016'daki Ulusal Güvenlik
Stratejisi'ne göre, nükleer silah sahibi ülkeler belli riskler taşıyor. Ancak
nükleer silahın yanı sıra kimyasal silahlar da tehlikeyi artırıyor:
"ABD'nin Rusya'ya komşu ülkelerdeki biyolojik askeri laboratuvar ağı
genişliyor."
3-Belgede NATO'nun Rusya sınırlarına
kadar yaklaşması diğer bir tehdit olarak tanımlanıyor. 'Eşit ve bölünmez
güvenlik ilkelerine' uyulmadığı belirtilen belgede tüm bunlara rağmen Rusya'nın
NATO, ABD ve AB ile hâlâ diyalog ve iyi ilişkilerden yana olduğuna vurgu
yapılıyor.
4-Belgede değinilen bir diğer önemli nokta da ABD ve
AB'nin Ukrayna'daki darbeye destek vermesi. Bu desteğin Ukrayna toplumu içinde
derin bir ayrılık yarattığı ve silahlı çatışmalara yol açtığı vurgulanan
raporda, aşırı sağcı ideolojilerin yükselişi ve kasten oluşturulan 'düşman
Rusya' imajının, Avrupa'da ve dolayısıyla Rusya sınırında uzun vadeli
istikrarsızlık kaynağı yarattığı savunuluyor.
5-Öte yandan belgede Rusya'nın nükleer
potansiyelini düşürmeye hazır olduğu ama bunun sadece karşılıklı anlaşma ve çok
taraflı görüşmeler üzerinden yapılabileceğinin altı çiziliyor. Sunulan diğer
şart ise şöyle: Rusya, uluslararası güvenlik ve stratejik istikrara zarar vermeksizin
nükleer silahların azaltılmasına yarayacak gerekli koşullara katkıda
bulunulacaksa da, nükleer potansiyelini düşürmeye hazır olduğunu belirtiyor.
6-Diğer taraftan 2016 Ulusal Güvenlik
Stratejisi'nde enformasyon savaşına da dikkat çekiliyor ve uluslararası etki
yaratmaya uğraşan gizli servislerin oldukça aktif olduğuna vurgu yapılıyor.
7-Bunların yanı sıra askeri güce ise
yalnızca 'ulusal çıkarları korumak için başvurulan diğer yollar etkisiz
kaldığı' takdirde başvurulacağı belirtiliyor.
8-Bu arada belgede Rus ekonomisinin
'rekabetçi olmadığı ve kaynak bağımlılığı yüzünden' istikrar sağlayamadığı
ifade ediliyor. Ekonominin dış ekonomi çevresindeki koşullardan
etkileniyor olmasının da işeri kolaylaştırmadığı söyleyen belgede, küresel ve
bölgesel krizler ile hukukun kötüye kullanımının ekonomi üzerinde olumsuz bir
etki bıraktığı, bunun da gelecekte su ve biyolojik kaynakları tehlikeye atacağı
belirtiliyor.
9-Rus hükümetinin gerekli önlemleri almaya
hazırlandığı ifade edilen belgede, "Ekonomik tehlikelere göğüs germek
için, hükümet toplumsal ve ekonomik politikayı hayata geçirecek. Bu politikanın
kapsamında da mali sistemi güçlendirmek ve rublenin istikrarlı hareket
etmesinin sağlanması yer alıyor. Ayrıca Rusya Çin, Hindistan ile Latin Amerika
ve Afrika ülkeleriyle ilişkileri geliştirmeye de büyük önem veriyor. 4
1 DERMAN
SAYNUR G. (2016) RUS
DIŞ POLİTİKASINDAKİ DEĞİŞİM VE KREMLİN PENCERESİNDEN YENİ UFUKLAR ANKARA: Srt Yayınları
Mikail Hasan E. (2007) YENİ ÇARLAR VE RUS DIŞ POLİTİKASI ANKARA:
IQ Kültür Sanat Yayıncılık
Kamalov İlyas (2008) Moskova'nın Rövanşı Putin Dönemi Rus Dış Politikası Ankara: YEDİTEPE
YAYINEVİ
2
DAĞI ZEYNEP (2002) RUSYA’NIN DÖNÜŞÜMÜ ANKARA: Boyut Yayın Grubu
3 ÜLGER İRFAN K. (2015) PUTİNİN ÜLKESİ İSTANBUL: SEÇKİN YAYINCILIK
4 tr.sputniknews.com/rusya/2016/rusya-ulusal-guvenlik-strateji
Rusya
Federasyonu Ulusal Güvenlik Doktrini
Doktrin 10 Ocak 2000 tarihinde yürürlüğe
girmiştir. Doktrin genel olarak 4
bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde
RFNA Uluslararası Toplumun içinde bakılmaktadır. İkinci bölümde RF ulusal
çıkarlarına değinmektedir. 3. Bölümde RF
yönelik ulusal güvenlik tehditlerine değinmektedir. 4. Bölümde de RF’nun ulusal güvenliğinin
sağlanması üzerinde durulmaktadır.
Doktrin de RF varlığına devletin ve toplumun
güvenliğine yönelik her türlü iç ve dış tehdide karşı alınacak önlemlerin bir
bütünü oluşturduğu ifade etmektedir. RF’nun güvenliğinin ne anlama geldiği de
RF’nun bağımsızlığının ve egemenliğinin tek kaynağı olan çok etnikli halkın
güvenliği olarak belirtilmiştir. Doktrin özetle müteakip programlarda
belirtilen hususlara yer vermiştir.9
9
Öztürk OSMAN M. (2001) RUSYA FEDERASYANU
ASKERİ DOKTRİNİ ANKARA: ASAM YAYINLARI
Münih Doktrini (Münih Güvenlik Konferansı)
10 Şubat 2007
tarihindeki 43. konferansta ise Vladimir Putin’in yaptığı konuşmada, Putin tek
kutuplu dünyanın kabul edilemez olduğunu vurgulayarak konferansa damgasını
vurmuştur. Putin konuşmasında özet olarak; NATO’nun bir dünya
örgütü olmadığını, Avrupa’yı koruyacak bir nedeni olmadığını, Amerika’nın tek
başına dünyaya hâkim olamayacağını söylemiştir. Putin 10 Şubat 2007 tarihinde
Münih Güvenlik Konferansı’nda yaptığı konuşmayla yeni bir Rusya dış
politika çerçevesi çizmiştir. Bu konuşma daha sonra ‘’Münih Doktrini’’ olarak
adlandırılmıştır. Bu yeni doktrine göre dünyada tek kutupluluk asla kabul
edilmeyecektir. ABD’nin küresel hegemonyası ve dayatmalarına karşı
durulacaktır. 5
Putin, Münih
Doktrinin de bin yıllık tarihi ile her zaman bağımsız dış politika yürüten
Rusya’nın tehditlere ve kuşatmalara asla boyun eğmeyeceğini, bu tehditlere
gerekli karşılıkların verileceğini duyurmuştur. Putin’in Münih konuşması
günümüzde dünyada Rusya Merkezli sorunlarında ilk işaretlerini vermiştir. Fakat
ABD ve AB, Putin’in bu konuşmasını her zamanki Rus tehdidi olarak algılayıp buna
yönelik tedbirler almamışlardır. Putin bu konuşmadan sonra aktif saldırıya
geçerek başta Gürcistan olmak üzere Ukrayna, Kırım ve Suriye’ye müdahale
etmiştir. Zaten bu konuşmadan sonra 15 Temmuz 2008 tarihinde Rusya yeni bir dış
politika konsepti yayınlamıştır. Rusya bu konsept ile 17 Şubat 2008’de
Sırbistan’dan ayrılan Kosova’nın bağımsızlığı ilan etmesine, Gürcistan krizi
sonrası bağımsızlıklarını ilan eden Abhazya ve Güney Osetya’nın
bağımsızlıklarını tanıyarak cevap vermiştir. Böylece Rusya, ABD ve AB
ülkelerine ültimatom vermiştir.6
5
Vladimir-Putin’in-43-Münih-Güvenlik-Konferansında-Yaptığı-Konuşma single-post/2007/02/16/
6 YILMAZ SALİH RUSYA
NEDEN SURİYEDE (2016) ANKARA: YAZAR YAYINLARI
Rus
Güvenlik Sistemi
Rus güvenliğinin temelinde öncelikle geniş
coğrafyası, stratejik konumu ve doğal kaynakları yer almaktadır. Rus
milliyetçiliği ile beslenen ve elit bir tabakanın tespit ettiği içeride
tavizsiz dışarıda acımasız Rus konseptinin vasıtası olan büyük ve güçlü bir
askeri güç ise diğer bir güvenlik parametresi ola gelmiştir.
RF’nun yeni güvenlik anlayışı, kaynağını 10 Ocak
2000 tarihli “RF Millî Güvenlik Konsepti” ile 21 Nisan 2000 tarihli “RF Askerî
Doktrini” isimli belgelerden alır. Güvenlik Doktrininde “RF’nun Ulusal
Güvenliğinin Sağlanması” başlığı altında, ulusal güvenliği sağlamaya yönelik
hedefler arasında egemenlik, ülke bütünlüğü ve sınır alanları açısından da
güvenliğin sağlanması vurgulanarak küresel ve bölgesel istikrarın tesisi için
elverişli koşulların ortaya çıkarılmasına işaret edilmiştir. Askerî Doktrin’in
“Askerî-Siyasî Temeller” başlıklı ilk bölümünde sınıra bitişik bölge, hava
sahası, su altı alanları, kıta sahanlığı, münhasır ekonomik bölge ve buralarda
yer alan doğal kaynakları da kapsayacak şekilde RF’nun sınırlarını korumanın ve
savunmanın, askerî güvenliğin kapsamına girdiği belirtilmiştir. Askerî
Doktrin’de ayrıca, “Uluslararası Askerî (Askerî-Siyasî) ve Askerî-Teknik
İşbirliği” başlığının 7. maddesinde RF’nun askerî-siyasî ve askerî-teknik
işbirliği gerçekleştirebileceği ifade edilmiştir. Bu işbirliğinin RF’nun dış
politika ve ekonomi mantığı ile RF’nun ve müttefiklerinin askerî güvenliğini
sağlama hedeflerinden kaynaklandığı; bu işbirliğinin RF’nun kanunlarına ve
taraf olduğu uluslararası anlaşmalara uygun olarak eşitlik, karşılıklı çıkar ve
iyi komşuluk ilişkilerine dayandığı; uluslararası istikrar ve
millî/bölgesel/küresel güvenliğin de gözetildiği dile getirilmiştir.7
Gerek
Güvenlik Konseptindeki gerekse Askerî Doktrin
’deki bu ifadeler, güvenlik anlayışının evrensel olarak kabul görmüş olan
hukukî ilkelerden hareket edilerek oluşturulduğunu göstermektedir. “Soğuk
Savaş’ın yayılmacı ve hukuk dışı hareket eden devleti” imajını ortadan
kaldırmaya yönelik olduğu izlenimini yaratan bu yeni güvenlik anlayışı, diğer
yandan da yerel/bölgesel/evrensel istikrarın vurgulandığı ve böylece, askerî
işbirliğinin barışçıl bir temele dayandırıldığı bir mantığa dikkat çekmektedir.
RF’nun güvenlik politikasında söz ederken birden
fazla bölge ele alınmak zorundadır. Uzak Doğu’dan başlayacak olursak, burada
ilk göze çarpan ÇHC’nin hızla sistemle bütünleşerek güç kazandığını
görebiliriz. ÇHC ile RF ABD hegemonyasına karşı işbirliği içindedirler. Ancak,
bu işbirliği sorunsuz değildir. ÇHC’den yoğun biçimde tehdit algılayan Japonya,
İkinci Dünya Savaşı sonrasında ilk kez silahlanmaya başlamıştır. Orta Asya
devletleri sistemle bütünleşme çabalarını sürdürmekle birlikte, büyük
devletlerin (ve çokuluslu şirketlerin) bölge üzerinde denetim kurma çabaları
nedeniyle istikrara kavuşamamışlardır. Etnik çatışmalardan çevre sorunlarına,
siyasal bunalımlardan radikal İslam’a pek çok etken bölgedeki gelişmeleri
olumsuz yönde etkilemekte ve bu durum RF’nun güvenlik politikasında yansımasını
bulmaktadır. SSCB’nin dağılmasının ardından onun ardılı olan RF’nun de aynı
kaderi paylaşıp paylaşmayacağı özellikle 1990’larda gündemden inmeyen bir
tartışma konusu olmuştur.21 Toprak bütünlüğü söz konusu olduğunda ise ilk akla
gelen kuşkusuz Çeçenya sorunudur. Yine, Putin Çeçenya’daki direnişi “aşırı güç”
kullanarak da olsa çözmüş ve güvenlik açısından da istikrarı simgeler hale
gelmiştir. 8 Ruslar, güvenliği sürekli olarak ülkelerinin etrafında
bir etki ve nüfuz kuşağı (bir tampon bölge) oluşturmak ile eş tutmuşlardır.
Transkafkasya, RF’nun Kafkas sıra dağlarından oluşan güney sınır bölgelerini
stratejik açıdan kontrol etmektedir. Bölge, RF’nun güneyinin güvenliğinin
sağlanmasında büyük öneme sahiptir. RF’nun doğu sınırları Pasifik Okyanusu’na, kuzey
sınırları ise Kuzey Kutbuna dayanmaktadır. RF’nun doğu-batı derinliğinin
genişliğine karşın, kuzey-güney derinliği dardır ve güney sınırlarını koruyacak
herhangi bir doğal engel bulunmamaktadır. Ayrıca RF’nun omurgasını oluşturan
sanayi ve endüstri açısından en gelişmiş ve yoğun nüfusun yaşadığı bölgeler
hemen Transkafkasya’nın kuzeyindedir. RF’nin kendisine tarih boyunca rakip ve
tehdit olarak gördüğü İran ve Türkiye’nin, Transkafkasya ile komşu olması da
bölgeyi RF güvenliği için önemli kılmaktadır.
7
YILMAZ SAİT SOĞUK SAVAŞ
SONRASI RUSYA FEDERASYONU GÜVENLİK VE SAVUNMA ANLAYIŞI / Journal of Strategic Studies 1 (3), 2009,
78-98
8
TELLAL ELEL Foreign Policy of Russian Federation / Zümrüdüanka - İngiliz Financial Times (2016) Rusya Güvenlik Harcamaları
RF
YÖNELİK ULUSAL GÜVENLİK TEHDİTLERİ
RF’nun durumu devlet yönetim birimlerinin ve sivil
toplum yapısının yetersizliği toplumdaki derin sosyo-ekonomik bölünme örgütlü
suçların ve terörizmin artması etnik gerginlikler ve uluslararası ilişkilerde
karşılaşılan zorluklar gibi bir dizi iç ve dış faktör ulusal güvenliği tehdit
etmektedir. Bilimsel teknoloji
potansiyelinin zayıflaması RF’nun savunma yeteneğinin temelden sarsılmasına
savunma teknolojileri alanın da dışa bağımlılığın artmasına ve dolayısıyla RF
dünya siyasetinde ki etkin konumunu kaybetmesine neden olmaktadır. 10 RF’
nun diğer ilgili ülkeler ile uluslararası güvenliğin sağlanması hususunda ortak
çıkarları mevcuttur. Bu meyanda kitle imha silahlarının yayılmasının
önlenmesinde bölgesel anlaşmazlıkların çatışmaların durdurulmasın da ve
giderilmesinde uluslararası terörizm ve uyuşturucu kaçakçılığı ile mücadelede
küresel ölçekte tehlikeli ekolojik sorunların çözümlenmesinde genel ve
kapsayıcı bir nükleer ve radyo aktif güvenliğinin sağlanmasında oynayabileceği
roller ve dolayısıyla bu konularda diğer ülkeler ile ortak çıkarları vardır.
Bazı ülkelerin başta politik, ekonomik ve askeri alanlarda olmak üzere hemen
her alanda RF nu zayıflatma girişimleri söz konusudur ve uluslararası ve istikrarı ilgilendiren
konularda RF’nun çıkarları görmezlikten gelinmektedir. 11
bbc.com/turkce/2014/12/141226_rusya_askeri_doktrin
RF
ULUSAL GÜVENLİĞİNİN SAĞLANMASI
RF’nun ulusal güvenliği sağlamaya yönelik hedefleri
genel olarak iç ve dış tehditlerin zamanında öngörülmesi ve ortaya çıkarılması,
aperatif ve uzun vadeli tedbirlerin hayata geçirilmesi, egemenliğin ülke
bütünlüğünün ve sınır alanlarının güvenliğinin sağlanması, devletin
hakimiyetinin yerel yönetimlerinin özerkliğinin ve yasama siteminin
mükemmelleştirilmesi, hukuka bağlılığın sağlanması, devletin askeri potansiyelinin
yükseltilmesi ve yüksek düzeyde tutulması, kitle imha silahlarının yayılmasını
önleme rejiminin güçlendirilmesi, yabancı banka sigorta ve yatırım
şirketlerinin faaliyetlerinin düzenlenmesinde devletin rolünün artırılması,
stratejik doğal kaynakların telekomünikasyon ulaşım ve mal dağıtım ağlarının
yabancı şirketlerin kullanımına verilmesinde belirli sınırlamalara gidilmesi,
ekonomide devlet yönlendirilmesinin güçlendirilmesi olarak görülmektedir.
RF’nun çok uluslu demokratik federatif devlet yapısının
gelişmesini sağlamak için ülkede yaşayan halkaların çıkarlarının birbirine
yakınlaştırılması her alanda iş birliğinin gerçekleştirilmesi merkezi idarenin
sorumlu ve ölçülü ulusal ve bölgesel politikalar yürütmesi gerekmektedir. RF’nun
devlet yapısının güçlendirilmesi federatif ilişkilerin ve yerel özerkliğin
iyileştirilmesi ulusal güvenliğin sağlanmasına yardımcı olmalıdır.12
Ulusal güvenliğin sağlanmasına yönelik olarak dış
politika alanında yapılması gerekenlerde genel olarak şu şekildedir; BM Güvenlik konseyinin etkinliği artırılmalı
küresel ve bölgesel istikrarın kurulması için uygun koşullar oluşturulmalı,
yurt dışındaki Rus vatandaşlarının hak ve menfaatleri korunmalı bu amaçla
gerekli her türlü tedbir alınmalı BDT üyesi ülkeler ile ilişkiler geliştirilmeli,
BM ve diğer Uluslararası Kuruluşların himayesinde yürütülen barışı oluşturma koruma ve sürdürme
faaliyetlerine yardımcı olunmalı nükleer silahlar üzerindeki kontrol sistemi
geliştirilmeli, kitle imha silahlarına ve konvansiyonel silahları azaltma ve
yok etme alanında ki uluslararası taahhütler yerine getirilmeli silah ve
savunma teknolojisi ihracatı uluslararası kontrol altına alınmalıdır. 13
Askeri güvenliğin sağlanması devlet faaliyetlerinin
en önemli yöntemlerinden biridir. Rasyonel ulusal güvenlik harcamalarıyla 21.yy
da ortaya çıkabilecek tehditleri cevap verebilme imkanı sağlanmalıdır. RF en
önemli hedeflerinden biride RF ve müttefiklerine yönelik nükleer silah
kullanımı dahil her türlü saldırıyı önleyecek ve imkana sahip olmaktır. RF‘nun ulusal güvenliğinin sağlanması belirli
şartlar altında dünyanın bazı önemli stratejik bölgelerinde askeri varlık
bulundurmayı gerektirmektedir. Rusya'nın 7 Ülke ve 3 Bölgede Üssü bulunmakta . Rus
askeri tesislerinin büyük oranda eski Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği
topraklarında bulunduğunu bilinmekte. Çoğu, hava üssü, hava savunma ile füze
savunma sistemleri ve uzay izleme merkezleri. Yurt dışında Rusya'nın
elindekilerin hepsi askeri üs statüsünde değil.
Rusya’nın
Belarus, Kazakistan,Tacikistan, Ermenistan, Kırgızistan, Suriye ve Vietnam'da
ve Güney Osetya, Abhazya ve Transdinyester bölgelerinde (bu bölgeler Gürcistan ve Moldova'dan
fiilen kopan ama resmen bu ülkelere ait yerler) üsleri var. RF’nun yurt
dışındaki askeri varlığı uluslararası hukuk ve karşılık temelinde RF’nun
uluslararası hukuktan kaynaklanan taahhütlerini yerine geliştirilmesini
sağlamalı bulundukları bölgelerde askeri stratejik güç dengesinin
şekillenmesine yardımcı olmalı muhtemel krizlerde ilk etapta RF‘nuna müdahale etme imkanını vermeli ve devletin
dış politika amaçlarının gerçekleştirilmesine yardımcı olmalıdır.14
12 Öztürk OSMAN M. (2001) RUSYA FEDERASYANU ASKERİ DOKTRİNİ
ANKARA: ASAM YAYINLARI
13
Dugin Aleksandr (2003-2004) RUS JEOPOLİTİĞİ İSTANBUL:KÜRE YAYINLARI
14
haberler.com/rusya-nin-yurtdisindaki-usleri-nerede
a-2003
Savunma Raporu ve 2004’te Putin’in “Yeni Bir Nükleer Silah” Geliştirme
Açıklaması
2003 Savunma Raporu ve 2004’te Putin’in “Yeni Bir
Nükleer Silah” Geliştirme Açıklaması 1970’den 2003’e kadar olan çatışmaların
analizi, aşağıdaki sonuçların Rusya Federasyonu’nun 2003 Savunma Raporu’na
yansımasına sebep olmuştur15:
1-
Bütün çatışmaların neredeyse tamamı asimetrik bir yapıya sahiptir. Bir ülkenin
tamamen tahrip edilmesi gibi amaçlara yönelik olduklarından kötü bir biçimde
gerçekleştirilmektedir. Çatışmaların sonuçları neredeyse başlangıcında
belirlenebilmektedir. Bunu görebilen grup avantajlı duruma geçebilmektedir.
2-Sadece
askeri güçler değil aynı zamanda politik ve askeri komuta-kontrol sistemleri,
(ekonomik) altyapı ve nüfus, öncelikli hedefler haline gelmişlerdir.
3- Bilgi ve elektronik harp, günümüzde
çatışmalarda çok büyük bir etkiye sahiptir. Havadan yapılan harekatlar, mobil
ve özel hava kuvvetlerinin kullanımı artmıştır.
4-Birleştirilmiş komuta-kontrol,
müşterek harp ve kara-hava kuvvetlerinin işbirliğini zaruri hale gelmiştir.
5-1999’da eski Yugoslavya’da, 2002’de
Afganistan’da ve 2003’te Irak’taki çatışmalarda olduğu gibi, modern savaşlarda,
üstünlük elde edildikten sonra, en büyük rolü vuruş olasılığı yüksek olan
güdümlü savaş gereçleri ile desteklenen hava gücü üstlenmektedir.
6-Çatışmaların
ilk safhalarından sonra konvansiyonel silahların önemi hala devam etse de,
toplu olarak kullanılan tankların ve piyadelerin yerini uzun menzilli silah
sistemleri almıştır.
15
Haas, a.g.m., s. 6.
sonuç
Soğuk savaş döneminde ki güvenlik algısı iki bloğun
birbirlerini düşman olarak algılaması ve bu düşmanlıktan kaynaklanacak olan bir
saldırı ihtimali üzerine oturtulmuştur. Soğuk savaş sonrası dönemde ise yeni
bir güvenlik algısı oluşmuştur İkinci dünya savaşı öncesi ortamda Avrupa bir
Sovyet tehdidi altındadır, bu dönemde özellikle batı Avrupa ülkelerinin SSCB
tehdidine karşı bir birlik içerisinde beraber hareket etme ihtiyacı ortaya
çıkmıştır. SSCB Avrupa için bir tehdit unsuru olurken NATO’ ise buna bir cevap
niteliği taşımaktaydı. 1990’lı yılların başlarında politik, ekonomik ve sosyal
alanlarda Rusya’da yaşanan belirsizlikler sonrası, 2000’li yıllardan
itibaren ülkenin güvenlik politika stratejilerinde oluşan
konsensüs Kremlin’e uluslararası sistemde yeni bir boyut kazandırdı.
Rusya’nın güvenlik politikasında
çeşitli dönüm noktalarından bahsettik bunlar dan bir tanesi ikinci dünya savaşı
bir diğeri soğuk savaşın bitmesi bir diğeri ise 11 eylül olaylarıdır. Bu
dönemde de SSCB’nin yanında batılı devletler güvenlik altında yeni bir boyuta
ulaştılar, özellikle kitler imha silahlarının yayılması konusunda. Rusya, 2000
yılında iktidara gelen Vladimir Putin ile yeni bir güvenlik politikası
belirlemiş önce iç sorunları daha sora uluslararası sorunları çözmeye çalışmış
bunun yanında ulusal güvenliği sağlamaya çalışmıştır. NATO’nun Rusya’nın ‘etki
alanı’ olarak gördüğü eski Sovyet coğrafyasına kadar genişlemesi, bu coğrafyada
giderek daha fazla etkinliğini arttırarak üsler açması ve askerî techizat
konuşlandırması, Putin iktidarının tepkisini çekerek ilişkilerde yaşanan
canlanmayı sekteye uğratmıştır. Ancak 2000’li yıllarda ilişkilerde yaşanan
zikzaklar, aslında bir istikrarsızlıktan öte, Putin iktidarının izlediği
pragmatist ve dengeli bir güvenlik politikanın göstergesidir.
Münih Konferansı ile Rusya yeni bir güvenlik politikası belirtmiş artık
NATO’nun ve ABD’nin yayılmacı politikalarına dur demiştir, Sonuç olarak
Rusların yüzyıllardır süre gelen politikası olan süper güç olma ve sıcak
denizlere inme politikasını gerçekleştirebilmesi için öncelikle kendi
içerisinde ki etnik sorunlar ile mücadele edip komşu ülkelerinin kendisine bir tehdit oluşturmaması adına iyi
ilişkiler geliştirilmeli daha sonra
ulusal güvenliği sağlaması gerekmektedir.
KAYNAKÇA
Akan, Selin (1998), “2000’e Doğru Rusya
Federasyonu,’’www.hunn.edu.tr/rusya1.html
Ağır, B. S., (2003), “Soğuk Savaş Sonrası Avrupa
Güvenlik Düzenine Kurumsal Bir Bakış”,
Avrasya Dosyası, 9 (2), 107-126. Akgün M., (2003),
“NATO Genişlerken Rusya”, Diyalog Avrasya, 8, 6-10.
BLANK Stephen, Reading Putin’s Military Tea Leaves, The Jamestown Foundation
Eurasian Monitor, (May 19, 2006).
Büyükakıncı, E., (2004), Değişen Dünyada Rusya ve
Ukrayna, Ankara: Phoenix Yayınevi.
Büyükakıncı, E., (2004), “Vladimir
Putin Dönemi Rus Dış Politikasına Bakış: Söylemler, Arayışlar ve Fırsatlar”, E.
Büyükakıncı (ed) Değişen Dünyada Rusya ve Ukrayna. Ankara: Phoenix Yayınevi.
137-163.
ÖZDAĞ Ümit, Rusya’nın Yeni Stratejisi ve Türkiye, Yeniçağ Gazetesi, (11-12 Ocak
2007).
Öztürk OSMAN M.
(2001) RUSYA FEDERASYANU ASKERİ DOKTRİNİ ANKARA: ASAM YAYINLARI
Tellal, Erel (2007a), “Sovyet Dış Politikası ve
Gromıko,” SBF Dergisi, 62/3: 349-377.
Tellal, Erel (2007b), “20. Yüzyılın Dengelerine
Neler Oluyor?,” SBF Dergisi, 62/4: 227-230.
Yılmaz Tezkan, “Değişen ve Küreselleşen Dünyada
Türkiye ve Kadim Komşumuz Rusya”, Kadim Komşumuz Yeni Rusya, İstanbul, Ülke
Kitapları, 2001, s.13-14
Mesut Hakkı Caşın, Rus İmparatorluk Stratejisi,
Rusya-Ukrayna Araştırmaları Dizisi: 3, ASAM Yayınları, Ankara 2002, s. 317.
WEB
wikipedya
Ali Külebi, “Almanya-Rusya İlişkilerinde Dış Faktörlerin Etkisi”,
2006, http://www.tusam.net/makaleler.asp?id=692, (27.10.2006)
Gazi Ateş, “Bir Diplomasi Tiyatrosu”, Haber Analiz, 2005,
http://www.evrensel.net/05/02/28/gundem.html, (26.10.2006). 43 Aklar, a.g.m.,
s. 6
http://www.mid.ru , (2003-02-24).
Lokman
YILMAZ
GİRESUN
ÜNİVERSİTESİ
ULUSLARARASI
İLİŞKİLER BÖLÜMÜ
GİSAT YÖNETİM KURULU BAŞKANI
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder