18 Nisan 2017 Salı

RUSYA FEDERASYONU’NUN DEĞİŞEN GÜVENLİK STRATEJİSi / MAKALE/LOKMAN YILMAZ

RUSYA FEDERASYONU’NUN DEĞİŞEN GÜVENLİK STRATEJİSİ    

Lokman YILMAZ
GİRESUN ÜNİVERSİTESİ
GİSAT YÖNETİM KURULU BAŞKANI


ÖZET
SSCB’nin güvenlik politikaları soğuk savaş sonrası şekillenmeye başlamıştır. Soğuk savaş boyunca sabit bir düşman olduğu için tehlikenin nereden geleceği tahmin ediliyordu ve ona karşı batı dünyası topluca NATO şemsiyesi altında bir güvenlik yapılanmasındaydı. Bu yapılanma seksenli yıllarda değişmeye başladı ve soğuk savaş sonrası yeni bir düzene doğru yol aldı. Özellikle küresel terörizm, terörizmle mücadele ve terörizm tehditleri ön palana çıktı.  İkinci Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan iki kutuplu sistem dünyada ki dengeleri değiştirmiş uluslararası arenada yeni bir ittifakın ortaya çıkmasına neden olmuştur. Rusya, 1995 yılı itibariyle “Yakın Çevre” üzerindeki etkinliğini kaybetmeye başlamıştır. Bunun en önemli sebebi, ABD’nin 90’lı yılların ortalarına kadar takip ettiği “önce Rusya” stratejisini terk ederek, BDT ülkeleri, özellikle de Orta Asya ve Kafkasya Cumhuriyetleri ile doğrudan ilişkileri geliştirme çabası içinde olmasıdır. Washington’un bu bölge stratejisinde cereyan eden bu değişimin en önemli sebebi, bölgedeki enerji kaynakları üzerinde daha etkin olma ve Rusya’nın etki alanını daha kısıtlı ve azaltıcı bir hale getirmedir. 1990’ların ikinci yarısında Hazar enerji rezervlerinin ve ihracat güzergâhlarının Rusya’nın hem ekonomik hem de ulusal güvenliği için taşıdığı önemin giderek daha fazla altı çizilmeye başlanmıştır. SSCB’nin izlemiş olduğu güvenlik politikalarından farklı olarak 2000’li yıllarla beraber Putin’in başa geçmesiyle bölgesel bir güç ve hatta eski süper gücüne kavuşmak için ulusal güvenliği ön plana almaktadır. 11 Eylül sonrasında ABD ile Rusya arasında doğan terörizme karşı iş birliğinin etkisiyle ivme kazanmış ve bu süreç NATO içerisinde Rusya’nın etkinliğini arttıran NATO-Rusya Konseyi’nin oluşturulması ile sonuçlanmıştır. 2002 yılı   itibarıyla taraflar arasında artan iş birliğine rağmen, NATO’nun Rusya’nın ‘etki alanı’ olarak gördüğü eski Sovyet coğrafyasına kadar genişlemesi, bu coğrafyada giderek daha fazla etkinliğini arttırarak üsler açması ve askerî teçhizat konuşlandırması, Putin iktidarının tepkisini çekerek ilişkilerde yaşanan canlanmayı sekteye uğratmıştır Putin dönemi RF’nun güvenlik stratejileri bu yönde ilerlemiş ilk etap da NATO’nun yayılmacı politikasına karşı önlemler almaya çalışmıştır. 2004 yılında yapılan İstanbul Zirvesi, NATO’nun artık doğu Avrupa’nın haricinde Ortadoğu’ya, Akdeniz’e, Kafkaslara ve Orta Asya’ya yayılabilecek olan bir organizasyon amacını taşıdığını ortaya koymuştur. RF kendi etki alanını, enerji güvenliğini ve süper güç olmaya yolundaki hayallerini sekteye uğratmamak için yeni güvenlik stratejileri belirlemiş ve 10 Şubat 2007 tarihindeki 43. konferansta ise Vladimir Putin’in yaptığı konuşmada, Putin tek kutuplu dünyanın kabul edilemez olduğunu vurgulayarak konferansa damgasını vurmuştur. Putin konuşmasında özet olarak; NATO’nun bir dünya örgütü olmadığını, Avrupa’yı koruyacak bir nedeni olmadığını, Amerika’nın tek başına dünyaya hâkim olamayacağını söylemiştir. Putin 10 Şubat 2007 tarihinde Münih Güvenlik Konferansı’nda yaptığı konuşmayla yeni bir Rusya dış politika çerçevesi çizmiştir. Rus güvenliğinin temelinde öncelikle geniş coğrafyası, stratejik konumu ve doğal kaynakları yer almaktadır

Anahtar kelimeler: NATO, Rusya Federasyonu, SSCB, Güvenlik,



GİRİŞ
Vladimir Putin jeopolitik konumu ve sahip olduğu enerji kaynaklarından dolayı dış politikasını güvenlik çerçevesinde şekillendirmiştir. Rusya Federasyonu enerji politikalarını dış politikanın temeline oturtarak ulusal güvenliğini dahi bu politikaya yaslamıştır. Güvenlik açısından sıkıntı yaşamak istemeyen Rusya komşularıyla ilişkilerini iyi tutmaya çalışmış yada komşularını kendine bağımlı kılmıştır. Güney Kafkasya bölgesi bunun en büyük örneğidir;  Rusya, bu bölgede NATO’yu görmek istemiyor. Gürcistan bu bölgede NATO üyesi olmak istiyor,  2003-2008 arasında sürekli olarak NATO’ya üye olmak istediğini söylüyordu. Daha sonra Rus tankları Tiflis’e geliyor ve Gürcistan vazgeçiyor. Bu bölge Rusya’nın yumuşak karnı olarak bilinmekte çünkü Rusya, Batıyı buraya sokmak istememekte,  AB, ABD ve Türkiye’nin bu bölgede etkinlik kurmasını engellemek istemiştir. Bu bölgeyi kendi etki alanı olarak görmektedir. Bu topraklarda yaşanacak bir olayı kendi topraklarına müdahale olarak düşünmektedir. Rusya’nın “Avrasya Ekonomik İşbirliği Örgütü” adı altında bir projesi vardır. Orta Asya ve Kafkasya’yı bu örgütün içinde düşünmektedir. Bu proje Moskova merkezli, AB benzeri yeni bir entegrasyon girişimidir. Rusya Federasyonu bu coğrafyadaki devletleri NATO ile ilişki kurmamaları için NATO benzeri bir örgüt olan Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’nü oluşturmuştur. NATO ile aynı nitelikleri taşımaktadır. Rusya hem doğalgaz üretimi hem de rezervleri bakımından ilk sırada yer almasına rağmen enerji anlamında kendinden başka bir güç kabul etmek istemeyen Vladimir Putin kendine rakip gördüğü ülkelerle siyasi baskılarla da olsa anlaşmalar imzalayıp, Rus doğalgazına alternatif üretmeye çalışan Türkiye ve AB’yi geçici olarak da olsa engellemiştir. 2003 yılında Türkmenistan ile yapılan doğalgaz anlaşması bu konuda büyük önem taşımaktaydı. 13 Mayıs 2002’de Rusya ve ABD’nin stratejik nükleer silahların azaltılması konusunda anlaşmaya vardıklarını açıklamalarından bir gün sonra, 14 Mayıs’ta İzlanda’nın başkenti Reykjavik’te bir araya gelen NATO ve Rusya’nın dışişleri bakanları, Moskova’nın diğer üye ülkelerle eşit statüye sahip olacağı yeni bir Konsey’in kurulması konusunda anlaşmaya varmışlardır. (2002, http://www.jamestown.org/publications_details.php?volume_id=30&issue _id=2407&article_id=19559) Reykjavik’teki bu anlaşma ile NATO’nun kısmi üyesi hâline gelen Rusya’nın NATO’nun yirminci üyesi olarak kabul edileceği bazı ortak konular saptanmıştır. Buna göre terörle mücadele, kitle imha silahlarının yayılmasının önlenmesi ve barış gücü faaliyetleri konusunda Rusya ‘kısmi üye’ olarak NATO kararlarına katılabilecektir.


RUSYANIN DEĞİŞEN GÜVENLİK STRATEJİSİ
Ruslar eski zamanlardan beri özellikle komünist rejimin kurulmasını takiben bir çevrilme-kuşatılma endişesi ile yaşamışlar ve hudutları boyunca kendilerine karşı güçlerin oluşumuna mani olma veya bunları yanlarına çekebilme çabası içinde olmuşlardır. İkinci Dünya Savaşını takiben yenik Almanya’nın Doğusu ile Nazi işgaline son verdikleri Doğu Avrupa ülkelerinde Moskova’ya bağlı ve onun kontrolünde Komünist peyk rejimler kuran Stalin, Rusya’nın etrafında Demir Perde ile özlediği güvenlik çemberini kurmuştu. Ancak her şeye rağmen belirli bir kültürel birikime, değişik örf adetlere ve sosyal yapıya sahip “Demir Perde” ülkelerini Moskova etrafında peyk olarak tutmak kolay olmamış, Rusya’nın 1956 Macaristan, 1968 Çekoslovakya’da olduğu gibi askeri güç kullanılmasını gerektirmiştir. 1 Ayrıca önemli ekonomik ayrıcalıklar (çok ucuz petrol, gaz gibi) tanınması ve zaman zaman büyük yardımlar yapılması da siyasi güdümlü Rus ekonomisi için ağır yükler getirmiştir. SSCB’nin dağılmasından sonra “Demir Perde” ülkeleri ve eski Sovyetler Birliğine dâhil üç Baltık ülkesinin Batı ile kurumsallaşmaya yöneldiğini gören Rusya, var gücü ile eski Sovyet coğrafyasına ait iken bağımsız olan ülkeleri kendi etrafında toparlamaya çalışmıştır.1  Bu çerçevede Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT), Kolektif Güvenlik Anlaşması Teşkilatı gibi kuruluşları hayata geçirmişse de bu kuruluşların fazla bir ağırlık kazanamadığı görülmüştür. Putin iktidara gelir gelmez Rusya’yı her yönü ile güçlendirmeye öncelik vermiş bunda da bir hayli başarı sağlamıştır. 1991’de Sovyetler Birliğinin dağılmasını büyük bir felaket olarak niteleyen Putin, son yıllarda AB modelinden ilham alan ve eski Sovyet ülkelerini ve Moğolistan’ı kapsayacak Avrasya Birliği projesini ortaya atmıştır. Putin’in bu projesini Ruslar, 2015 yılında hayata geçirmeyi planlamaktadır. Rusya Federasyonu, Sovyetler Birliği’nden bağımsız bir devlet olarak ortaya çıkışı sonrası 1990’lı yıllardaki Yeltsin döneminde siyasi, ekonomik ve konvansiyonel askeri gücünü önemli ölçüde kaybetmişti. Bu dönemde uluslararası sistemin belirleyici unsuru olmaktan da uzaklaşan Rusya, 2000 yılında iktidara gelen Vladimir Putin ile trendi tersine çevirdi. Putin, bölgesel yönetimlere, medyaya ve iş dünyasına uyguladığı baskı ile gücü tekrar merkezi yönetim üzerinde topladı. 2 Putin iktidarı ile Rusya, hem Batı hem de Doğu ile ilişkilerini geliştirmeyi amaçlamış, bir taraftan NATO ile iş birliğini geliştirirken diğer taraftan da Doğu’da Şangay İşbirliği Örgütünü kurmuş ve çeşitli Orta Asya ülkesi ile ortak güvenlik anlaşmaları imzalamıştır. Yani bir anlamda Putin, Avrasyacı ve Atlantikçi eğilimler arasında bir denge sağlamaya çalışmıştır. Rusya, uluslararası güvenlik alanında önemli diplomatik roller oynamaya devam etmektedir. Bir yandan Eski Sovyetler Birliği bölgesinde etkisini sürdürmeye gayret ederken diğer yandan Doğu ile Batı arasında kendine bir yer bulmaya, Avrupa ile iyi ilişkiler geliştirmeye, NATO’nun genişlemesini frenlemeye çalışmaktadır. Uluslararası platformlarda kendine güçlü bir konum edinmeye çalışan Rusya, NATO-Rusya Daimi Konseyi ile edindiği NATO faaliyetlerinde söz sahibi olma pozisyonundan memnun değildir.  G-7 veya sonraki adı ile G-8’de ki siyasi gücü ise oldukça sınırlıdır. 3

Rusya Devlet Başkanı Putin, 2016 Ulusal Güvenlik Stratejisi'ni imzalaması. Putin'in 2015'in son gününde onay verdiği ve 2020'ye kadarki önceliklerin belirlendiği stratejide, 'renkli devrimler' ve kimyasal silah Rusya'nın karşı karşıya olduğu en büyük tehditler olarak gösterildiğini belirtiyor. Vladimir Putin'ın 31 Aralık 2015'te imza attığı strateji planının ilk kısmında "Strateji, Rusya Federasyonu'nun ulusal çıkarlarını ve stratejik ulusal önceliklerini, dış politika hedeflerini, ulusal güvenliği güçlendirmeye ve istikrarlı uzun vadeli kalkınma sağlamaya yönelik hedef ve önlemlerini belirleyen kilit bir stratejik plan belgesidir" ifadeleri yer aldı. Belgenin geri kalan kısmında 9 kilit nokta ise şu şekilde;
1-Ulusal güvenliğe en belli başlı tehditler arasında renkli devrimler ve yolsuzluk yer alıyor. Belgeye göre milliyetçi ve dinci ideolojileri kullanan radikal gruplar, bazı yabancı ve uluslararası sivil toplum kuruluşları ve özel kişilikler Rusya'nın toprak bütünlüğünü yok etmeye ve siyasi süreçleri istikrarsızlaştırmaya çalışıyor. Belgede yabancı istihbarat servisleri, terörist ve aşırıcı gruplar ile suç örgütleri de tehdit olarak gösteriliyor.
2-Rusya'nın 2016'daki Ulusal Güvenlik Stratejisi'ne göre, nükleer silah sahibi ülkeler belli riskler taşıyor. Ancak nükleer silahın yanı sıra kimyasal silahlar da tehlikeyi artırıyor: "ABD'nin Rusya'ya komşu ülkelerdeki biyolojik askeri laboratuvar ağı genişliyor."
3-Belgede NATO'nun Rusya sınırlarına kadar yaklaşması diğer bir tehdit olarak tanımlanıyor. 'Eşit ve bölünmez güvenlik ilkelerine' uyulmadığı belirtilen belgede tüm bunlara rağmen Rusya'nın NATO, ABD ve AB ile hâlâ diyalog ve iyi ilişkilerden yana olduğuna vurgu yapılıyor.
4-Belgede  değinilen bir diğer önemli nokta da ABD ve AB'nin Ukrayna'daki darbeye destek vermesi. Bu desteğin Ukrayna toplumu içinde derin bir ayrılık yarattığı ve silahlı çatışmalara yol açtığı vurgulanan raporda, aşırı sağcı ideolojilerin yükselişi ve kasten oluşturulan 'düşman Rusya' imajının, Avrupa'da ve dolayısıyla Rusya sınırında uzun vadeli istikrarsızlık kaynağı yarattığı savunuluyor.
5-Öte yandan belgede Rusya'nın nükleer potansiyelini düşürmeye hazır olduğu ama bunun sadece karşılıklı anlaşma ve çok taraflı görüşmeler üzerinden yapılabileceğinin altı çiziliyor. Sunulan diğer şart ise şöyle: Rusya, uluslararası güvenlik ve stratejik istikrara zarar vermeksizin nükleer silahların azaltılmasına yarayacak gerekli koşullara katkıda bulunulacaksa da, nükleer potansiyelini düşürmeye hazır olduğunu belirtiyor.
6-Diğer taraftan 2016 Ulusal Güvenlik Stratejisi'nde enformasyon savaşına da dikkat çekiliyor ve uluslararası etki yaratmaya uğraşan gizli servislerin oldukça aktif olduğuna vurgu yapılıyor.
7-Bunların yanı sıra askeri güce ise yalnızca 'ulusal çıkarları korumak için başvurulan diğer yollar etkisiz kaldığı' takdirde başvurulacağı belirtiliyor.
8-Bu arada belgede Rus ekonomisinin 'rekabetçi olmadığı ve kaynak bağımlılığı yüzünden' istikrar sağlayamadığı ifade ediliyor.  Ekonominin dış ekonomi çevresindeki koşullardan etkileniyor olmasının da işeri kolaylaştırmadığı söyleyen belgede, küresel ve bölgesel krizler ile hukukun kötüye kullanımının ekonomi üzerinde olumsuz bir etki bıraktığı, bunun da gelecekte su ve biyolojik kaynakları tehlikeye atacağı belirtiliyor.
9-Rus hükümetinin gerekli önlemleri almaya hazırlandığı ifade edilen belgede, "Ekonomik tehlikelere göğüs germek için, hükümet toplumsal ve ekonomik politikayı hayata geçirecek. Bu politikanın kapsamında da mali sistemi güçlendirmek ve rublenin istikrarlı hareket etmesinin sağlanması yer alıyor. Ayrıca Rusya Çin, Hindistan ile Latin Amerika ve Afrika ülkeleriyle ilişkileri geliştirmeye de büyük önem veriyor. 4

1 DERMAN SAYNUR G. (2016) RUS DIŞ POLİTİKASINDAKİ DEĞİŞİM VE KREMLİN PENCERESİNDEN YENİ UFUKLAR ANKARA: Srt Yayınları

Mikail Hasan E.  (2007) YENİ ÇARLAR VE RUS DIŞ POLİTİKASI ANKARA: IQ Kültür Sanat Yayıncılık

Kamalov İlyas (2008) Moskova'nın Rövanşı  Putin Dönemi Rus Dış Politikası Ankara: YEDİTEPE YAYINEVİ

2 DAĞI ZEYNEP (2002) RUSYA’NIN DÖNÜŞÜMÜ ANKARA: Boyut Yayın Grubu

3 ÜLGER İRFAN K. (2015) PUTİNİN ÜLKESİ İSTANBUL: SEÇKİN YAYINCILIK
4  tr.sputniknews.com/rusya/2016/rusya-ulusal-guvenlik-strateji


Rusya Federasyonu Ulusal Güvenlik Doktrini
Doktrin 10 Ocak 2000 tarihinde yürürlüğe girmiştir.  Doktrin genel olarak 4 bölümden oluşmaktadır.  Birinci bölümde RFNA Uluslararası Toplumun içinde bakılmaktadır. İkinci bölümde RF ulusal çıkarlarına değinmektedir.  3. Bölümde RF yönelik ulusal güvenlik tehditlerine değinmektedir.  4. Bölümde de RF’nun ulusal güvenliğinin sağlanması üzerinde durulmaktadır.
Doktrin de RF varlığına devletin ve toplumun güvenliğine yönelik her türlü iç ve dış tehdide karşı alınacak önlemlerin bir bütünü oluşturduğu ifade etmektedir. RF’nun güvenliğinin ne anlama geldiği de RF’nun bağımsızlığının ve egemenliğinin tek kaynağı olan çok etnikli halkın güvenliği olarak belirtilmiştir. Doktrin özetle müteakip programlarda belirtilen hususlara yer vermiştir.9
9 Öztürk OSMAN M.  (2001) RUSYA FEDERASYANU ASKERİ DOKTRİNİ ANKARA: ASAM YAYINLARI


Münih Doktrini (Münih Güvenlik Konferansı)
10 Şubat 2007 tarihindeki 43. konferansta ise Vladimir Putin’in yaptığı konuşmada, Putin tek kutuplu dünyanın kabul edilemez olduğunu vurgulayarak konferansa damgasını vurmuştur. Putin konuşmasında özet olarak; NATO’nun bir dünya örgütü olmadığını, Avrupa’yı koruyacak bir nedeni olmadığını, Amerika’nın tek başına dünyaya hâkim olamayacağını söylemiştir. Putin 10 Şubat 2007 tarihinde Münih Güvenlik Konferansında yaptığı konuşmayla yeni bir Rusya dış politika çerçevesi çizmiştir. Bu konuşma daha sonra ‘’Münih Doktrini’’ olarak adlandırılmıştır. Bu yeni doktrine göre dünyada tek kutupluluk asla kabul edilmeyecektir. ABD’nin küresel hegemonyası ve dayatmalarına karşı durulacaktır. 5
Putin, Münih Doktrinin de bin yıllık tarihi ile her zaman bağımsız dış politika yürüten Rusya’nın tehditlere ve kuşatmalara asla boyun eğmeyeceğini, bu tehditlere gerekli karşılıkların verileceğini duyurmuştur. Putin’in Münih konuşması günümüzde dünyada Rusya Merkezli sorunlarında ilk işaretlerini vermiştir. Fakat ABD ve AB, Putin’in  bu konuşmasını  her zamanki Rus tehdidi olarak algılayıp buna yönelik tedbirler almamışlardır. Putin bu konuşmadan sonra aktif saldırıya geçerek başta Gürcistan olmak üzere Ukrayna, Kırım ve Suriye’ye müdahale etmiştir. Zaten bu konuşmadan sonra 15 Temmuz 2008 tarihinde Rusya yeni bir dış politika konsepti yayınlamıştır. Rusya bu konsept ile 17 Şubat 2008’de Sırbistan’dan ayrılan Kosova’nın bağımsızlığı ilan etmesine, Gürcistan krizi sonrası bağımsızlıklarını ilan eden Abhazya ve Güney Osetya’nın bağımsızlıklarını tanıyarak cevap vermiştir. Böylece Rusya, ABD ve AB ülkelerine ültimatom vermiştir.6
5 Vladimir-Putin’in-43-Münih-Güvenlik-Konferansında-Yaptığı-Konuşma single-post/2007/02/16/
6 YILMAZ  SALİH RUSYA NEDEN SURİYEDE (2016) ANKARA: YAZAR YAYINLARI

Rus Güvenlik Sistemi

Rus güvenliğinin temelinde öncelikle geniş coğrafyası, stratejik konumu ve doğal kaynakları yer almaktadır. Rus milliyetçiliği ile beslenen ve elit bir tabakanın tespit ettiği içeride tavizsiz dışarıda acımasız Rus konseptinin vasıtası olan büyük ve güçlü bir askeri güç ise diğer bir güvenlik parametresi ola gelmiştir.
RF’nun yeni güvenlik anlayışı, kaynağını 10 Ocak 2000 tarihli “RF Millî Güvenlik Konsepti” ile 21 Nisan 2000 tarihli “RF Askerî Doktrini” isimli belgelerden alır. Güvenlik Doktrininde “RF’nun Ulusal Güvenliğinin Sağlanması” başlığı altında, ulusal güvenliği sağlamaya yönelik hedefler arasında egemenlik, ülke bütünlüğü ve sınır alanları açısından da güvenliğin sağlanması vurgulanarak küresel ve bölgesel istikrarın tesisi için elverişli koşulların ortaya çıkarılmasına işaret edilmiştir. Askerî Doktrin’in “Askerî-Siyasî Temeller” başlıklı ilk bölümünde sınıra bitişik bölge, hava sahası, su altı alanları, kıta sahanlığı, münhasır ekonomik bölge ve buralarda yer alan doğal kaynakları da kapsayacak şekilde RF’nun sınırlarını korumanın ve savunmanın, askerî güvenliğin kapsamına girdiği belirtilmiştir. Askerî Doktrin’de ayrıca, “Uluslararası Askerî (Askerî-Siyasî) ve Askerî-Teknik İşbirliği” başlığının 7. maddesinde RF’nun askerî-siyasî ve askerî-teknik işbirliği gerçekleştirebileceği ifade edilmiştir. Bu işbirliğinin RF’nun dış politika ve ekonomi mantığı ile RF’nun ve müttefiklerinin askerî güvenliğini sağlama hedeflerinden kaynaklandığı; bu işbirliğinin RF’nun kanunlarına ve taraf olduğu uluslararası anlaşmalara uygun olarak eşitlik, karşılıklı çıkar ve iyi komşuluk ilişkilerine dayandığı; uluslararası istikrar ve millî/bölgesel/küresel güvenliğin de gözetildiği dile getirilmiştir.7
 Gerek Güvenlik Konseptindeki  gerekse Askerî Doktrin ’deki bu ifadeler, güvenlik anlayışının evrensel olarak kabul görmüş olan hukukî ilkelerden hareket edilerek oluşturulduğunu göstermektedir. “Soğuk Savaş’ın yayılmacı ve hukuk dışı hareket eden devleti” imajını ortadan kaldırmaya yönelik olduğu izlenimini yaratan bu yeni güvenlik anlayışı, diğer yandan da yerel/bölgesel/evrensel istikrarın vurgulandığı ve böylece, askerî işbirliğinin barışçıl bir temele dayandırıldığı bir mantığa dikkat çekmektedir.
RF’nun güvenlik politikasında söz ederken birden fazla bölge ele alınmak zorundadır. Uzak Doğu’dan başlayacak olursak, burada ilk göze çarpan ÇHC’nin hızla sistemle bütünleşerek güç kazandığını görebiliriz. ÇHC ile RF ABD hegemonyasına karşı işbirliği içindedirler. Ancak, bu işbirliği sorunsuz değildir. ÇHC’den yoğun biçimde tehdit algılayan Japonya, İkinci Dünya Savaşı sonrasında ilk kez silahlanmaya başlamıştır. Orta Asya devletleri sistemle bütünleşme çabalarını sürdürmekle birlikte, büyük devletlerin (ve çokuluslu şirketlerin) bölge üzerinde denetim kurma çabaları nedeniyle istikrara kavuşamamışlardır. Etnik çatışmalardan çevre sorunlarına, siyasal bunalımlardan radikal İslam’a pek çok etken bölgedeki gelişmeleri olumsuz yönde etkilemekte ve bu durum RF’nun güvenlik politikasında yansımasını bulmaktadır. SSCB’nin dağılmasının ardından onun ardılı olan RF’nun de aynı kaderi paylaşıp paylaşmayacağı özellikle 1990’larda gündemden inmeyen bir tartışma konusu olmuştur.21 Toprak bütünlüğü söz konusu olduğunda ise ilk akla gelen kuşkusuz Çeçenya sorunudur. Yine, Putin Çeçenya’daki direnişi “aşırı güç” kullanarak da olsa çözmüş ve güvenlik açısından da istikrarı simgeler hale gelmiştir. 8 Ruslar, güvenliği sürekli olarak ülkelerinin etrafında bir etki ve nüfuz kuşağı (bir tampon bölge) oluşturmak ile eş tutmuşlardır. Transkafkasya, RF’nun Kafkas sıra dağlarından oluşan güney sınır bölgelerini stratejik açıdan kontrol etmektedir. Bölge, RF’nun güneyinin güvenliğinin sağlanmasında büyük öneme sahiptir. RF’nun doğu sınırları Pasifik Okyanusu’na, kuzey sınırları ise Kuzey Kutbuna dayanmaktadır. RF’nun doğu-batı derinliğinin genişliğine karşın, kuzey-güney derinliği dardır ve güney sınırlarını koruyacak herhangi bir doğal engel bulunmamaktadır. Ayrıca RF’nun omurgasını oluşturan sanayi ve endüstri açısından en gelişmiş ve yoğun nüfusun yaşadığı bölgeler hemen Transkafkasya’nın kuzeyindedir. RF’nin kendisine tarih boyunca rakip ve tehdit olarak gördüğü İran ve Türkiye’nin, Transkafkasya ile komşu olması da bölgeyi RF güvenliği için önemli kılmaktadır.
7 YILMAZ  SAİT  SOĞUK SAVAŞ SONRASI RUSYA FEDERASYONU GÜVENLİK VE SAVUNMA ANLAYIŞI  / Journal of Strategic Studies 1 (3), 2009, 78-98
8 TELLAL ELEL Foreign Policy of Russian Federation / Zümrüdüanka - İngiliz Financial Times (2016) Rusya Güvenlik Harcamaları



RF YÖNELİK ULUSAL GÜVENLİK TEHDİTLERİ
RF’nun durumu devlet yönetim birimlerinin ve sivil toplum yapısının yetersizliği toplumdaki derin sosyo-ekonomik bölünme örgütlü suçların ve terörizmin artması etnik gerginlikler ve uluslararası ilişkilerde karşılaşılan zorluklar gibi bir dizi iç ve dış faktör ulusal güvenliği tehdit etmektedir.  Bilimsel teknoloji potansiyelinin zayıflaması RF’nun savunma yeteneğinin temelden sarsılmasına savunma teknolojileri alanın da dışa bağımlılığın artmasına ve dolayısıyla RF dünya siyasetinde ki etkin konumunu kaybetmesine neden olmaktadır. 10 RF’ nun diğer ilgili ülkeler ile uluslararası güvenliğin sağlanması hususunda ortak çıkarları mevcuttur. Bu meyanda kitle imha silahlarının yayılmasının önlenmesinde bölgesel anlaşmazlıkların çatışmaların durdurulmasın da ve giderilmesinde uluslararası terörizm ve uyuşturucu kaçakçılığı ile mücadelede küresel ölçekte tehlikeli ekolojik sorunların çözümlenmesinde genel ve kapsayıcı bir nükleer ve radyo aktif güvenliğinin sağlanmasında oynayabileceği roller ve dolayısıyla bu konularda diğer ülkeler ile ortak çıkarları vardır. Bazı ülkelerin başta politik, ekonomik ve askeri alanlarda olmak üzere hemen her alanda RF nu zayıflatma girişimleri söz konusudur  ve uluslararası ve istikrarı ilgilendiren konularda RF’nun çıkarları görmezlikten gelinmektedir. 11
10 Rakhmanova  Tania(2016)  RUS İKTİDARININ KALBİNDE  ANKARA: Bilge Kültür Sanat
bbc.com/turkce/2014/12/141226_rusya_askeri_doktrin

RF ULUSAL GÜVENLİĞİNİN SAĞLANMASI
RF’nun ulusal güvenliği sağlamaya yönelik hedefleri genel olarak iç ve dış tehditlerin zamanında öngörülmesi ve ortaya çıkarılması, aperatif ve uzun vadeli tedbirlerin hayata geçirilmesi, egemenliğin ülke bütünlüğünün ve sınır alanlarının güvenliğinin sağlanması, devletin hakimiyetinin yerel yönetimlerinin özerkliğinin ve yasama siteminin mükemmelleştirilmesi, hukuka bağlılığın sağlanması, devletin askeri potansiyelinin yükseltilmesi ve yüksek düzeyde tutulması, kitle imha silahlarının yayılmasını önleme rejiminin güçlendirilmesi, yabancı banka sigorta ve yatırım şirketlerinin faaliyetlerinin düzenlenmesinde devletin rolünün artırılması, stratejik doğal kaynakların telekomünikasyon ulaşım ve mal dağıtım ağlarının yabancı şirketlerin kullanımına verilmesinde belirli sınırlamalara gidilmesi, ekonomide devlet yönlendirilmesinin güçlendirilmesi olarak görülmektedir.
RF’nun çok uluslu demokratik federatif devlet yapısının gelişmesini sağlamak için ülkede yaşayan halkaların çıkarlarının birbirine yakınlaştırılması her alanda iş birliğinin gerçekleştirilmesi merkezi idarenin sorumlu ve ölçülü ulusal ve bölgesel politikalar yürütmesi gerekmektedir. RF’nun devlet yapısının güçlendirilmesi federatif ilişkilerin ve yerel özerkliğin iyileştirilmesi ulusal güvenliğin sağlanmasına yardımcı olmalıdır.12
Ulusal güvenliğin sağlanmasına yönelik olarak dış politika alanında yapılması gerekenlerde genel olarak şu şekildedir;  BM Güvenlik konseyinin etkinliği artırılmalı küresel ve bölgesel istikrarın kurulması için uygun koşullar oluşturulmalı, yurt dışındaki Rus vatandaşlarının hak ve menfaatleri korunmalı bu amaçla gerekli her türlü tedbir alınmalı BDT üyesi ülkeler ile ilişkiler geliştirilmeli, BM ve diğer Uluslararası Kuruluşların himayesinde  yürütülen barışı oluşturma koruma ve sürdürme faaliyetlerine yardımcı olunmalı nükleer silahlar üzerindeki kontrol sistemi geliştirilmeli, kitle imha silahlarına ve konvansiyonel silahları azaltma ve yok etme alanında ki uluslararası taahhütler yerine getirilmeli silah ve savunma teknolojisi ihracatı uluslararası kontrol altına alınmalıdır. 13
Askeri güvenliğin sağlanması devlet faaliyetlerinin en önemli yöntemlerinden biridir. Rasyonel ulusal güvenlik harcamalarıyla 21.yy da ortaya çıkabilecek tehditleri cevap verebilme imkanı sağlanmalıdır. RF en önemli hedeflerinden biride RF ve müttefiklerine yönelik nükleer silah kullanımı dahil her türlü saldırıyı önleyecek ve imkana sahip olmaktır.  RF‘nun ulusal güvenliğinin sağlanması belirli şartlar altında dünyanın bazı önemli stratejik bölgelerinde askeri varlık bulundurmayı gerektirmektedir. Rusya'nın 7 Ülke ve 3 Bölgede Üssü bulunmakta . Rus askeri tesislerinin büyük oranda eski Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği topraklarında bulunduğunu bilinmekte. Çoğu, hava üssü, hava savunma ile füze savunma sistemleri ve uzay izleme merkezleri. Yurt dışında Rusya'nın elindekilerin hepsi askeri üs statüsünde değil.
 Rusya’nın Belarus, Kazakistan,TacikistanErmenistanKırgızistanSuriye ve Vietnam'da ve Güney Osetya, Abhazya ve Transdinyester bölgelerinde (bu bölgeler Gürcistan ve Moldova'dan fiilen kopan ama resmen bu ülkelere ait yerler) üsleri var. RF’nun yurt dışındaki askeri varlığı uluslararası hukuk ve karşılık temelinde RF’nun uluslararası hukuktan kaynaklanan taahhütlerini yerine geliştirilmesini sağlamalı bulundukları bölgelerde askeri stratejik güç dengesinin şekillenmesine yardımcı olmalı muhtemel krizlerde ilk etapta RF‘nuna  müdahale etme imkanını vermeli ve devletin dış politika amaçlarının gerçekleştirilmesine yardımcı olmalıdır.14
12  Öztürk OSMAN M.  (2001) RUSYA FEDERASYANU ASKERİ DOKTRİNİ ANKARA: ASAM YAYINLARI
13 Dugin Aleksandr (2003-2004) RUS JEOPOLİTİĞİ İSTANBUL:KÜRE YAYINLARI
14 haberler.com/rusya-nin-yurtdisindaki-usleri-nerede
a-2003 Savunma Raporu ve 2004’te Putin’in “Yeni Bir Nükleer Silah” Geliştirme Açıklaması
2003 Savunma Raporu ve 2004’te Putin’in “Yeni Bir Nükleer Silah” Geliştirme Açıklaması 1970’den 2003’e kadar olan çatışmaların analizi, aşağıdaki sonuçların Rusya Federasyonu’nun 2003 Savunma Raporu’na yansımasına sebep olmuştur15:
1- Bütün çatışmaların neredeyse tamamı asimetrik bir yapıya sahiptir. Bir ülkenin tamamen tahrip edilmesi gibi amaçlara yönelik olduklarından kötü bir biçimde gerçekleştirilmektedir. Çatışmaların sonuçları neredeyse başlangıcında belirlenebilmektedir. Bunu görebilen grup avantajlı duruma geçebilmektedir.
2-Sadece askeri güçler değil aynı zamanda politik ve askeri komuta-kontrol sistemleri, (ekonomik) altyapı ve nüfus, öncelikli hedefler haline gelmişlerdir.
 3- Bilgi ve elektronik harp, günümüzde çatışmalarda çok büyük bir etkiye sahiptir. Havadan yapılan harekatlar, mobil ve özel hava kuvvetlerinin kullanımı artmıştır.
 4-Birleştirilmiş komuta-kontrol, müşterek harp ve kara-hava kuvvetlerinin işbirliğini zaruri hale gelmiştir.
 5-1999’da eski Yugoslavya’da, 2002’de Afganistan’da ve 2003’te Irak’taki çatışmalarda olduğu gibi, modern savaşlarda, üstünlük elde edildikten sonra, en büyük rolü vuruş olasılığı yüksek olan güdümlü savaş gereçleri ile desteklenen hava gücü üstlenmektedir.
6-Çatışmaların ilk safhalarından sonra konvansiyonel silahların önemi hala devam etse de, toplu olarak kullanılan tankların ve piyadelerin yerini uzun menzilli silah sistemleri almıştır.
15 Haas, a.g.m., s. 6.


sonuç
Soğuk savaş döneminde ki güvenlik algısı iki bloğun birbirlerini düşman olarak algılaması ve bu düşmanlıktan kaynaklanacak olan bir saldırı ihtimali üzerine oturtulmuştur. Soğuk savaş sonrası dönemde ise yeni bir güvenlik algısı oluşmuştur İkinci dünya savaşı öncesi ortamda Avrupa bir Sovyet tehdidi altındadır, bu dönemde özellikle batı Avrupa ülkelerinin SSCB tehdidine karşı bir birlik içerisinde beraber hareket etme ihtiyacı ortaya çıkmıştır. SSCB Avrupa için bir tehdit unsuru olurken NATO’ ise buna bir cevap niteliği taşımaktaydı. 1990’lı yılların başlarında politik, ekonomik ve sosyal alanlarda Rusya’da yaşanan belirsizlikler sonrası, 2000’li yıllardan itibaren ülkenin güvenlik politika stratejilerinde oluşan konsensüs Kremlin’e uluslararası sistemde yeni bir boyut kazandırdı. Rusya’nın güvenlik politikasında çeşitli dönüm noktalarından bahsettik bunlar dan bir tanesi ikinci dünya savaşı bir diğeri soğuk savaşın bitmesi bir diğeri ise 11 eylül olaylarıdır. Bu dönemde de SSCB’nin yanında batılı devletler güvenlik altında yeni bir boyuta ulaştılar, özellikle kitler imha silahlarının yayılması konusunda. Rusya, 2000 yılında iktidara gelen Vladimir Putin ile yeni bir güvenlik politikası belirlemiş önce iç sorunları daha sora uluslararası sorunları çözmeye çalışmış bunun yanında ulusal güvenliği sağlamaya çalışmıştır. NATO’nun Rusya’nın ‘etki alanı’ olarak gördüğü eski Sovyet coğrafyasına kadar genişlemesi, bu coğrafyada giderek daha fazla etkinliğini arttırarak üsler açması ve askerî techizat konuşlandırması, Putin iktidarının tepkisini çekerek ilişkilerde yaşanan canlanmayı sekteye uğratmıştır. Ancak 2000’li yıllarda ilişkilerde yaşanan zikzaklar, aslında bir istikrarsızlıktan öte, Putin iktidarının izlediği pragmatist ve dengeli bir güvenlik politikanın göstergesidir. Münih Konferansı ile Rusya yeni bir güvenlik politikası belirtmiş artık NATO’nun ve ABD’nin yayılmacı politikalarına dur demiştir, Sonuç olarak Rusların yüzyıllardır süre gelen politikası olan süper güç olma ve sıcak denizlere inme politikasını gerçekleştirebilmesi için öncelikle kendi içerisinde ki etnik sorunlar ile mücadele edip komşu ülkelerinin  kendisine bir tehdit oluşturmaması adına iyi ilişkiler geliştirilmeli daha  sonra ulusal güvenliği sağlaması gerekmektedir.



KAYNAKÇA
Akan, Selin (1998), “2000’e Doğru Rusya Federasyonu,’’www.hunn.edu.tr/rusya1.html
Ağır, B. S., (2003), “Soğuk Savaş Sonrası Avrupa Güvenlik Düzenine Kurumsal Bir Bakış”,
Avrasya Dosyası, 9 (2), 107-126. Akgün M., (2003), “NATO Genişlerken Rusya”, Diyalog Avrasya, 8, 6-10.
BLANK Stephen, Reading Putin’s Military Tea Leaves, The Jamestown Foundation Eurasian Monitor, (May 19, 2006).
Büyükakıncı, E., (2004), Değişen Dünyada Rusya ve Ukrayna, Ankara: Phoenix Yayınevi.
Büyükakıncı, E., (2004), “Vladimir Putin Dönemi Rus Dış Politikasına Bakış: Söylemler, Arayışlar ve Fırsatlar”, E. Büyükakıncı (ed) Değişen Dünyada Rusya ve Ukrayna. Ankara: Phoenix Yayınevi. 137-163.
ÖZDAĞ Ümit, Rusya’nın Yeni Stratejisi ve Türkiye, Yeniçağ Gazetesi, (11-12 Ocak 2007).
Öztürk OSMAN M.  (2001) RUSYA FEDERASYANU ASKERİ DOKTRİNİ ANKARA: ASAM YAYINLARI
Tellal, Erel (2007a), “Sovyet Dış Politikası ve Gromıko,” SBF Dergisi, 62/3: 349-377.
Tellal, Erel (2007b), “20. Yüzyılın Dengelerine Neler Oluyor?,” SBF Dergisi, 62/4: 227-230.
Yılmaz Tezkan, “Değişen ve Küreselleşen Dünyada Türkiye ve Kadim Komşumuz Rusya”, Kadim Komşumuz Yeni Rusya, İstanbul, Ülke Kitapları, 2001, s.13-14
Mesut Hakkı Caşın, Rus İmparatorluk Stratejisi, Rusya-Ukrayna Araştırmaları Dizisi: 3, ASAM Yayınları, Ankara 2002, s. 317.

WEB
wikipedya
Ali Külebi, “Almanya-Rusya İlişkilerinde Dış Faktörlerin Etkisi”, 2006, http://www.tusam.net/makaleler.asp?id=692, (27.10.2006)
Gazi Ateş, “Bir Diplomasi Tiyatrosu”, Haber Analiz, 2005, http://www.evrensel.net/05/02/28/gundem.html, (26.10.2006). 43 Aklar, a.g.m., s. 6
http://www.mid.ru , (2003-02-24).

Lokman YILMAZ
GİRESUN ÜNİVERSİTESİ

ULUSLARARASI İLİŞKİLER BÖLÜMÜ
GİSAT YÖNETİM KURULU BAŞKANI

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ortadoğu ve Petroller

Ortadoğu'nun jeopolitik ve jeostratejik önemi, bölgede bulunan petrol ve doğal gaz kaynakları, devletlerin güç ve rekabet mücadeleler...