Fas, Tunus, Cezayir, Libya, Somali, Etiyopya, Sudan ve
Mısır'dan başlayarak doğuda Umman Körfezine kadar uzanan ve Irak, Kuveyt, Bahreyn,
Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Umman’ı içine alan kuzeyde Türkiye, Kafkasya
ve Orta Asya Türk Cumhuriyetlerini kapsayan ayrıca İran, Afganistan ve
Pakistan'ın da dahil edildiği güneyde ise Sudi Arabistan’dan Yemen’e uzanan
Arap Yarımadasını çevreleyen ortada Suriye, Lübnan, Ürdün, İsrail ve
Filistin’in de yer aldığı coğrafyadır.
Ortadoğu’ya
mensup üç din vardır. Bunlar Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam’dır. İlk olarak gönderilen kitap Tevrat olup buna
inananlar Yahudilik dinine mensuptur. İlk ortaya çıkmış orta doğuda hâkim olmuş
dindir. Yahudiler Roma imparatorluğuna
MUHAMMED DUYMAZ
karşı ayaklanmış daha sonra Roma
imparatorluğu tarafından sürgüne sevk edilmiştir. Büyük bir kısmı Filistin’den
çıkarılarak dünyanın dört bir yanına dağıtılmıştır. Bu sürgün olayı 'Diaspora'
olarak adlandırılır.
Büyük dinlerin Ortadoğu’da doğması ve hepsinin
kutsal mekânı olan Kudüs, dinler tarafından paylaşılamadığı ve geçmişten günümüze
savaşlara neden olduğunu görmek mümkündür.
Bu dinler
dünyayı nasıl etkiledi? özellikle İslam dinini yayma politikası altında
savaşlar yapmış ve bunu en iyi Osmanlı İmparatorluğu başarmıştır.
Osmanlı
dünyanın dört bir yanına İslam dinini yaymış elde ettiği topraklarda kültürünü
ve dinini yerleştirmiştir.Hıristiyanlık dini Avrupa da
etkili olmuş Ortadoğu’ya yapmış olduğu işgallerde insanların bu dine
girmesi için zorlamıştır. Dünyayı etkileyen en büyük aktörlerden olan Din
tarihte insanların birbirine zorla empoze etmeye çalıştığı bir araç olmuştur.
Orta doğudaki bu kutsallık bu dinler arasında mücadeleyi yanında getirmiştir.
Günümüzde Kudüs Müslümanların elinde olsa bile Yahudi kökenli İsrail tarafından
işgal altındadır. Bunun nedeni de geçmişten bu yana gelen Kudüs’ün kutsal olmasından
kaynaklanmaktadır.
ARAP BAHARI
Tunus’ta ilk protesto dalgası 17 Aralık 2010 tarihinde
yapıldı fakat hedefte Devlet başkanı Bin Ali'nin iktidardan uzaklaştırılma
fikri yoktu. Daha sonra bir kadın polis tarafından tokatlanıp aşağılanmasını
protesto etmek için kendisini yakan Muhammed adında bir gencin kendisini
yakmasıyla başlayan sonra halkın gence destek vermek için ve ülkedeki işsizlik,
yolsuzluk gibi nedenlerden dolayı protestoları ile devam eden daha sonra diğer
Ortadoğu ülkelerine de sıçrayan halkın ayaklanması ve demokrasi hareketi de
diyebileceğimiz kanlı ve saldırgan bir tutumla devam eden Arap baharı olayları
günümüzde artarak devam etmektedir.
Kuzey Afrika’da
bulunan Tunus Mağrip bölgesinin en küçük kıyı ülkesidir. Batıda Cezayir,
Güneydoğuda, Libya, Doğuda ve Kuzeyde Akdeniz ile çevrilidir.
Bin Ali dönemi protestoların 10 yıl öncesine kadar
ekonominin iyi durumda olduğu dönemdir.
Tunus’un idari
yapısı tek adam rejimi olarak uygulanmakla beraber etrafındaki ülkelere nazaran
insanların refahta olduğu daha sonra ise Bin Ali’nin giderek düşen yönetim
grafiği ile işsizlik yolsuzluk ve bunu gibi birçok nedenlerden dolayı halkın
yıllarca dolu hale gelip bir kıvılcımla başlayan ayaklanma neticesinde Bin Ali’nin
iktidardan indirip demokrasi adımı atılan ilk Arap ülkesi oldu.
Bu süreç içerisinde
halkın sosyal medyayı kullanması, sivil toplum örgütlerinin iyi organize olması
gibi faktörler de büyük etkiye sahip olmuştur. Sivil toplum örgütlerine ABD'
destek vermiştir ve Bin Ali dış politikada yalnız kalmıştır. En önemlisi
ordunun Bin Ali’den değil halktan yana olması Libya ve Suriye’deki gibi kanlı
çatışmaların olmamasında büyük öneme sahiptir.
Tunus’taki
bu olaylar kaşsısında ABD nasıl bir tutum sergiledi?
ABD, Bin Ali’yi
darbe yaparak iktidarı eline geçirmesinden itibaren 23 yıllık iktidar sürecinde
desteklemiştir. Bin Ali, ABD ve AB'nin ekonomik, siyasi ve askeri alanlarda
yardımlarını almış ve bu şekilde ayakta kalmıştır. Binali hükümeti ABD ve
AB’nin ekonomik, stratejik ve siyasi çıkarlarını temin etmek için güvenilir bir
müttefiktir. Daha sonra ne oldu?
Halkın
ayaklanması ve ABD'nin halkın yanına geçmesi olağan oldu çünkü ordu halkın
yanındaydı ve ABD ilk olarak halka yardım etmeyi el altından örgütlenmeyi
sağlayarak kendisinin halkın demokratikleşme sürecine saygı duyduğunu
göstermeye çalıştı.
Bin Ali
hükümetinin en yakın müttefiki Fransa bile ayaklanmalara destek vermiş halkı
tarafına çekmeye çalışmıştır. Bin Ali sonrası süreçte Tunusluların kararlılığı
ülkede kökten değişimin sinyallerini verdi. Geçici hükümet krizi ile başlayan süreç
tüm eski parti üyelerinin siyasetten men edilmesi ile sonuçlandı.23 Ekim
2011'de gerçekleştirilen kurucu meclis seçimi demokratik dönüşüm ve diğer
unsurlar için çok önemliydi.
Arap Baharı Ve Mısır
Mısır konum
itibarıyla stratejik olarak çok önemli bir noktada olup Akdeniz’in kıyısında
bulunan kuzey Afrika ülkesidir. Süveyş kanalına sahip olması ve Akdeniz
kıyısında olması bu ülkeyi stratejik alanda dış güçlerin hedefi haline getirdi.
Hüsnü Mübarek
yönetimi halkın refahını sağlamak için çalışmalar yapmış ülkenin kurum kuruluşlarını
millileştirilmiş yaptığı çalışmalarda başarılı olduğu halde son dönemlerinde
ülkenin refahının çökmesi işsizlik oranın artması yavaş yavaş Hüsnü Mübarek
yönetiminin sonunu hazırlamıştır. Mısır'da rejime karşı ayaklanmalar Kahire’nin
Tahrir meydanında başlamıştır. Ordu içinden darbe yaparak iktidara gelen Hüsnü
Mübarek kendisinden sonra oğlunu iktidara geçirmek istemesi ordunun desteğini
alamamasını sağlamıştır. Ordu’nun halkın yanında olmasından dolayı Hüsnü Mübarek
yönetimden inmek zorunda kalmıştır.
ABD’nin Mısır tutumu Mısır ABD’nin stratejik
ortak olarak, ABD için Ortadoğu bölgesinde son derece önemli bunların
nedenlerini kısaca söyleyecek olursak. Batıya petrol nakliyatı için son derce
önemli olan Süveyş kanalının koruyucusu rolündedir. İran’a karşı bir denge
unsurudur. İsrail’i tanıyan ve 1979 Kahire antlaşması ile İsrail’in bekası için
önemli rol oynamakta olan bir Arap ülkesidir. Arap dünyasında liderliği nedeni
ile onlara etki edebilen bir konumdadır.
ABD Hüsnü
Mübarek den memnun olmasına rağmen yaşlanması ve ileriye dönük planlarının
içerisinde bulunamayacağını bildiği için desteğinden mahrum bırakmaya başlamıştır.
ABD devlet başkanı Mübarek ile görüştükten sonra Mübarek’in süresi dolduktan
sonra çekilmesi hususunda açıklama yapmış bir nevi Mübareğe desteğinin
bittiğini belirtmiş olmaktadır. Peki Hüsnü Mübarek sonrası yaşanan gelişmeler
neler oldu?
Hüsnü
Mübarek sonrası olan gelişmeler silahlı kuvvetler Mübarek'i halkın gölgesine
sığınarak yaptığı darbe ile devirmekle başkanlığın saltanat haline dönüşmesini
önlemiş ve geleneksel olarak kendi menfaatlerine uygun düşen başkanın
seçilmesinde askerin rol alması yolunu muhafaza etmişlerdir.
19 Mart 2011
de anayasa değişikliği için referanduma gidildi. Anayasa değişikliği için
halkın çoğunluğu evet oyu verdi. Sonuç olarak Tunus'tan esinlenen Mısır ayaklanması
18 gün gibi kısa bir süre içerisinde Devlet Başkanı Mübarek'in görevi
bırakmasıyla sonuçlandı. Askeri yapının her ne kadar yönetimi sivil görüşlü
yönetime bırakmış gibi olsa da aslında müdahale edebileceği yapıyı oluşturmuş
oldu. İşsizlik ve insanların refah seviyesinin halen aşağıda olması ve müdahale
etmek adına bir şey yapılmamış olması 18-20 Kasım 2011 tarihinde yeniden
protestolara neden olmuş askeri yapının yönetimi tamamen sivil yönetime
bırakması gerektiği istenmiştir. Bu durum Mısır’da suların durulmadığını
ilerleyen süreçlerde devam edeceğini göstermektedir.
Libya'da
Arap Baharı
Libya Akdeniz
kıyısında, doğusunda Mısır batısında Cezayir ve Tunus, güneyinde Nijer ve Çad,
güneydoğusunda Sudan ile komşu olan bir Kuzey Afrika ülkesidir. Libya dünyanın
en kaliteli petrollerine sahip ülkesi olup Fransa ve ABD başta olmak üzere
emperyalist devletlerin hedefi altında olan başka bir ülkedir.
Muammer
Kaddafi'nin devlet başkanlığını yaptığı Libya yönetimi başlangıçta Libya
halkının refahı için çaba harcadığı görülmektedir. Libya petrollerinin üzerinde
büyük paya sahip olan yabancı şirketleri zorlayıp hisselerin büyük kısmını
devralmış petrolü millileştirerek gelirlerin büyük kısmının ülkede kalmasını sağlamıştır.
Elde ettiği petrol gelirleri ile okullar, evler, hastaneler yaparak halkın
hizmetine sunmuştur. Libya’da milli gelir 2010 yılında kişi başına 14 bin
dolara ulaştığı görülmektedir. Ancak Kaddafi her ne kadar bunları yapmış olsa
da petrol gelirlerinin büyük çoğunluğunu kendisi ve yakın çevresinin üzerine
alarak baskıcı ve despotik bir rejim uygulamaya başladı. Her türlü muhalefeti
baskı ve işkence ile yok etme politikasına gitmiştir. Ajanları Avrupa’da
muhaliflere suikastlar düzenlemiş güney komşusu Çad'da kargaşa yaratmaya
çalışmıştır.
Libya'da
halk ayaklanmasının Mısır ve Tunus’taki gibi amaçların aynı olmasına rağmen
olaylara müdahale ve yönetimin davranışları farklı olmuştur. Olayların küçük
çapta başlaması üzerine hükümetin sağ duyulu hareketi olayların yatışmasına
yardımcı olmuştur. Kaddafi güvenlik güçlerine müdahalede bulunmamalarını
söylemişti.14 Ocak 2011 de olayların başlamasından önce Kaddafi Tunus ve Mısır
da yaşanan olaylardan üzüntü duyduğunu açıklamıştı.
Diğer yandan
Libya sokaklarında huzursuzluk başlamış bazı yazarların internet üzerinden
protesto çağrıları olmuştur. Daha sonra yazarların tutuklanması halkın ayaklanmasına
neden olmuştur.14 Şubat 2011'de başlayan ayaklanmalara karşı Kaddafi'nin halkın
isteklerini göz ardı ederek silahlı müdahalede bulunması katliam olarak dünyaya
duyuruldu. ABD ve Avrupa halkın ayaklanmasına destek verirdiler.
ABD ve
Kaddafi yönetimi arası uzun yıllar sorunlu bir şekilde ilerlerken 2003 yılında iyileşmeye
başlamış ve Libya’nın zengin petrol kaynaklarını Avrupa’ya kaptırmak istemeyen
ABD petrol şirketleri 2005 yılında ABD-Libya yatırım ortaklığı kurarak Libya
pazarına girdi. Aranın iyileşmiş olmasına rağmen Libya’nın karışması ABD için
bir fırsat olmuş ve Libya’ya askeri müdahale ederek Kaddafi’nin karşısında durmuştur.
Ayrıca Kaddafi’nin olduğu iddia edilen 150 milyar dolar ABD ve İngiltere tarafından
dondurulmuştur. ABD halkın yanında olduğunu söylemekle kalmayıp içeriye askeri
müdahalelerde bulundu zararının 2 milyar dolar olduğunu ve gerekli paranın Kaddafi’nin
ABD de bulunan 30 milyar dolardan tahsis edeceğini söylemiş yalnız kalan
paranın akıbeti belli değildir.
ABD Libya’daki yaşanan olaylar karşısında tek
başına hareket etmediği BM ve NATO ile beraber hareket etmeye çalıştığı görüldü.
Tam tersine Fransa ise tek başına müdahale etmek istemesine rağmen Türkiye'nin
işin NATO'ya bırakılmasını istemesi Fransa’yı rahatsız etmiştir. ABD’nin
özellikle Rusya ve Çini ikna etmesi ABD için önemliydi. Fransa Kaddafi karşısında
hava saldırısı düzenleyerek halkın gönlünü kazanmış görünmekteydi. Geçmiş
zamanda Fransa’nın Kaddafi döneminde aldığı petrol Çin’in aldığından daha aşağı
olması Fransa’nın bu tutumlarını açıklamaktadır.
Kaddafi NATO tarafından etkisiz hale getirilip
yeni bir yönetim kurulması sonrasında yeni yönetimin ABD ve Avrupa’nın petrol
dağılımı konusunda görüşmeler olmayacağını zaten verileceğini ama Çin ve Rusya
gibi devletlerle görüşmeler yapacağını söylemesi ABD ve Avrupalı devletlerin
amacının gerçekleştiğini göstermektedir. NATO’nun Kaddafi müdahalesi savunma
amaçlı kurulmuş bu örgütün amacının dışına çıktığını göstermektedir.
KAYNAKLAR:
ORSAM
ARAB BAHARI
VE TÜRKİYE (Doç.Dr.Celalettin YAVUZ-Dr. Serdar ERDURMAZ)
ORTADOĞU
(Tayyar ARI)
BİLGESAM
Muhammed DUYMAZ
GİRESUN ÜNİVERSİTESİ
GİSAT YÖNETİM KURULU ÜYESİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder