20 Aralık 2017 Çarşamba

ORTADOĞU-ARAP BAHARI\ANALİZ\ MUHAMMED DUYMAZ

ORTADOĞU VE ARAP BAHARI
Fas, Tunus, Cezayir, Libya, Somali, Etiyopya, Sudan ve Mısır'dan başlayarak doğuda Umman Körfezine kadar uzanan ve Irak, Kuveyt, Bahreyn, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Umman’ı içine alan kuzeyde Türkiye, Kafkasya ve Orta Asya Türk Cumhuriyetlerini kapsayan ayrıca İran, Afganistan ve Pakistan'ın da dahil edildiği güneyde ise Sudi Arabistan’dan Yemen’e uzanan Arap Yarımadasını çevreleyen ortada Suriye, Lübnan, Ürdün, İsrail ve Filistin’in de yer aldığı coğrafyadır.
Ortadoğu’ya mensup üç din vardır. Bunlar Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam’dır.  İlk olarak gönderilen kitap Tevrat olup buna inananlar Yahudilik dinine mensuptur. İlk ortaya çıkmış orta doğuda hâkim olmuş dindir. Yahudiler Roma imparatorluğuna 

MUHAMMED DUYMAZ

karşı ayaklanmış daha sonra Roma imparatorluğu tarafından sürgüne sevk edilmiştir. Büyük bir kısmı Filistin’den çıkarılarak dünyanın dört bir yanına dağıtılmıştır. Bu sürgün olayı 'Diaspora' olarak adlandırılır.
 Büyük dinlerin Ortadoğu’da doğması ve hepsinin kutsal mekânı olan Kudüs, dinler tarafından paylaşılamadığı ve geçmişten günümüze savaşlara neden olduğunu görmek mümkündür.
Bu dinler dünyayı nasıl etkiledi? özellikle İslam dinini yayma politikası altında savaşlar yapmış ve bunu en iyi Osmanlı İmparatorluğu başarmıştır.
Osmanlı dünyanın dört bir yanına İslam dinini yaymış elde ettiği topraklarda kültürünü ve dinini yerleştirmiştir.Hıristiyanlık dini  Avrupa da  etkili olmuş Ortadoğu’ya yapmış olduğu işgallerde insanların bu dine girmesi için zorlamıştır. Dünyayı etkileyen en büyük aktörlerden olan Din tarihte insanların birbirine zorla empoze etmeye çalıştığı bir araç olmuştur. Orta doğudaki bu kutsallık bu dinler arasında mücadeleyi yanında getirmiştir. Günümüzde Kudüs Müslümanların elinde olsa bile Yahudi kökenli İsrail tarafından işgal altındadır. Bunun nedeni de geçmişten bu yana gelen Kudüs’ün kutsal olmasından kaynaklanmaktadır.
ARAP BAHARI
 Tunus’ta ilk protesto dalgası 17 Aralık 2010 tarihinde yapıldı fakat hedefte Devlet başkanı Bin Ali'nin iktidardan uzaklaştırılma fikri yoktu. Daha sonra bir kadın polis tarafından tokatlanıp aşağılanmasını protesto etmek için kendisini yakan Muhammed adında bir gencin kendisini yakmasıyla başlayan sonra halkın gence destek vermek için ve ülkedeki işsizlik, yolsuzluk gibi nedenlerden dolayı protestoları ile devam eden daha sonra diğer Ortadoğu ülkelerine de sıçrayan halkın ayaklanması ve demokrasi hareketi de diyebileceğimiz kanlı ve saldırgan bir tutumla devam eden Arap baharı olayları günümüzde artarak devam etmektedir.
Kuzey Afrika’da bulunan Tunus Mağrip bölgesinin en küçük kıyı ülkesidir. Batıda Cezayir, Güneydoğuda, Libya, Doğuda ve Kuzeyde Akdeniz ile çevrilidir.
 Bin Ali dönemi protestoların 10 yıl öncesine kadar ekonominin iyi durumda olduğu dönemdir.
Tunus’un idari yapısı tek adam rejimi olarak uygulanmakla beraber etrafındaki ülkelere nazaran insanların refahta olduğu daha sonra ise Bin Ali’nin giderek düşen yönetim grafiği ile işsizlik yolsuzluk ve bunu gibi birçok nedenlerden dolayı halkın yıllarca dolu hale gelip bir kıvılcımla başlayan ayaklanma neticesinde Bin Ali’nin iktidardan indirip demokrasi adımı atılan ilk Arap ülkesi oldu.
Bu süreç içerisinde halkın sosyal medyayı kullanması, sivil toplum örgütlerinin iyi organize olması gibi faktörler de büyük etkiye sahip olmuştur. Sivil toplum örgütlerine ABD' destek vermiştir ve Bin Ali dış politikada yalnız kalmıştır. En önemlisi ordunun Bin Ali’den değil halktan yana olması Libya ve Suriye’deki gibi kanlı çatışmaların olmamasında büyük öneme sahiptir.
Tunus’taki bu olaylar kaşsısında ABD nasıl bir tutum sergiledi?
ABD, Bin Ali’yi darbe yaparak iktidarı eline geçirmesinden itibaren 23 yıllık iktidar sürecinde desteklemiştir. Bin Ali, ABD ve AB'nin ekonomik, siyasi ve askeri alanlarda yardımlarını almış ve bu şekilde ayakta kalmıştır. Binali hükümeti ABD ve AB’nin ekonomik, stratejik ve siyasi çıkarlarını temin etmek için güvenilir bir müttefiktir.  Daha sonra ne oldu?
Halkın ayaklanması ve ABD'nin halkın yanına geçmesi olağan oldu çünkü ordu halkın yanındaydı ve ABD ilk olarak halka yardım etmeyi el altından örgütlenmeyi sağlayarak kendisinin halkın demokratikleşme sürecine saygı duyduğunu göstermeye çalıştı.
Bin Ali hükümetinin en yakın müttefiki Fransa bile ayaklanmalara destek vermiş halkı tarafına çekmeye çalışmıştır. Bin Ali sonrası süreçte Tunusluların kararlılığı ülkede kökten değişimin sinyallerini verdi. Geçici hükümet krizi ile başlayan süreç tüm eski parti üyelerinin siyasetten men edilmesi ile sonuçlandı.23 Ekim 2011'de gerçekleştirilen kurucu meclis seçimi demokratik dönüşüm ve diğer unsurlar için çok önemliydi.

 Arap Baharı Ve Mısır
Mısır konum itibarıyla stratejik olarak çok önemli bir noktada olup Akdeniz’in kıyısında bulunan kuzey Afrika ülkesidir. Süveyş kanalına sahip olması ve Akdeniz kıyısında olması bu ülkeyi stratejik alanda dış güçlerin hedefi haline getirdi.
Hüsnü Mübarek yönetimi halkın refahını sağlamak için çalışmalar yapmış ülkenin kurum kuruluşlarını millileştirilmiş yaptığı çalışmalarda başarılı olduğu halde son dönemlerinde ülkenin refahının çökmesi işsizlik oranın artması yavaş yavaş Hüsnü Mübarek yönetiminin sonunu hazırlamıştır. Mısır'da rejime karşı ayaklanmalar Kahire’nin Tahrir meydanında başlamıştır. Ordu içinden darbe yaparak iktidara gelen Hüsnü Mübarek kendisinden sonra oğlunu iktidara geçirmek istemesi ordunun desteğini alamamasını sağlamıştır. Ordu’nun halkın yanında olmasından dolayı Hüsnü Mübarek yönetimden inmek zorunda kalmıştır.
 ABD’nin Mısır tutumu Mısır ABD’nin stratejik ortak olarak, ABD için Ortadoğu bölgesinde son derece önemli bunların nedenlerini kısaca söyleyecek olursak. Batıya petrol nakliyatı için son derce önemli olan Süveyş kanalının koruyucusu rolündedir. İran’a karşı bir denge unsurudur. İsrail’i tanıyan ve 1979 Kahire antlaşması ile İsrail’in bekası için önemli rol oynamakta olan bir Arap ülkesidir. Arap dünyasında liderliği nedeni ile onlara etki edebilen bir konumdadır.
ABD Hüsnü Mübarek den memnun olmasına rağmen yaşlanması ve ileriye dönük planlarının içerisinde bulunamayacağını bildiği için desteğinden mahrum bırakmaya başlamıştır. ABD devlet başkanı Mübarek ile görüştükten sonra Mübarek’in süresi dolduktan sonra çekilmesi hususunda açıklama yapmış bir nevi Mübareğe desteğinin bittiğini belirtmiş olmaktadır. Peki Hüsnü Mübarek sonrası yaşanan gelişmeler neler oldu?
Hüsnü Mübarek sonrası olan gelişmeler silahlı kuvvetler Mübarek'i halkın gölgesine sığınarak yaptığı darbe ile devirmekle başkanlığın saltanat haline dönüşmesini önlemiş ve geleneksel olarak kendi menfaatlerine uygun düşen başkanın seçilmesinde askerin rol alması yolunu muhafaza etmişlerdir.
19 Mart 2011 de anayasa değişikliği için referanduma gidildi. Anayasa değişikliği için halkın çoğunluğu evet oyu verdi. Sonuç olarak Tunus'tan esinlenen Mısır ayaklanması 18 gün gibi kısa bir süre içerisinde Devlet Başkanı Mübarek'in görevi bırakmasıyla sonuçlandı. Askeri yapının her ne kadar yönetimi sivil görüşlü yönetime bırakmış gibi olsa da aslında müdahale edebileceği yapıyı oluşturmuş oldu. İşsizlik ve insanların refah seviyesinin halen aşağıda olması ve müdahale etmek adına bir şey yapılmamış olması 18-20 Kasım 2011 tarihinde yeniden protestolara neden olmuş askeri yapının yönetimi tamamen sivil yönetime bırakması gerektiği istenmiştir. Bu durum Mısır’da suların durulmadığını ilerleyen süreçlerde devam edeceğini göstermektedir.
Libya'da Arap Baharı
Libya Akdeniz kıyısında, doğusunda Mısır batısında Cezayir ve Tunus, güneyinde Nijer ve Çad, güneydoğusunda Sudan ile komşu olan bir Kuzey Afrika ülkesidir. Libya dünyanın en kaliteli petrollerine sahip ülkesi olup Fransa ve ABD başta olmak üzere emperyalist devletlerin hedefi altında olan başka bir ülkedir.
Muammer Kaddafi'nin devlet başkanlığını yaptığı Libya yönetimi başlangıçta Libya halkının refahı için çaba harcadığı görülmektedir. Libya petrollerinin üzerinde büyük paya sahip olan yabancı şirketleri zorlayıp hisselerin büyük kısmını devralmış petrolü millileştirerek gelirlerin büyük kısmının ülkede kalmasını sağlamıştır. Elde ettiği petrol gelirleri ile okullar, evler, hastaneler yaparak halkın hizmetine sunmuştur. Libya’da milli gelir 2010 yılında kişi başına 14 bin dolara ulaştığı görülmektedir. Ancak Kaddafi her ne kadar bunları yapmış olsa da petrol gelirlerinin büyük çoğunluğunu kendisi ve yakın çevresinin üzerine alarak baskıcı ve despotik bir rejim uygulamaya başladı. Her türlü muhalefeti baskı ve işkence ile yok etme politikasına gitmiştir. Ajanları Avrupa’da muhaliflere suikastlar düzenlemiş güney komşusu Çad'da kargaşa yaratmaya çalışmıştır.
Libya'da halk ayaklanmasının Mısır ve Tunus’taki gibi amaçların aynı olmasına rağmen olaylara müdahale ve yönetimin davranışları farklı olmuştur. Olayların küçük çapta başlaması üzerine hükümetin sağ duyulu hareketi olayların yatışmasına yardımcı olmuştur. Kaddafi güvenlik güçlerine müdahalede bulunmamalarını söylemişti.14 Ocak 2011 de olayların başlamasından önce Kaddafi Tunus ve Mısır da yaşanan olaylardan üzüntü duyduğunu açıklamıştı.
Diğer yandan Libya sokaklarında huzursuzluk başlamış bazı yazarların internet üzerinden protesto çağrıları olmuştur. Daha sonra yazarların tutuklanması halkın ayaklanmasına neden olmuştur.14 Şubat 2011'de başlayan ayaklanmalara karşı Kaddafi'nin halkın isteklerini göz ardı ederek silahlı müdahalede bulunması katliam olarak dünyaya duyuruldu. ABD ve Avrupa halkın ayaklanmasına destek verirdiler.
ABD ve Kaddafi yönetimi arası uzun yıllar sorunlu bir şekilde ilerlerken 2003 yılında iyileşmeye başlamış ve Libya’nın zengin petrol kaynaklarını Avrupa’ya kaptırmak istemeyen ABD petrol şirketleri 2005 yılında ABD-Libya yatırım ortaklığı kurarak Libya pazarına girdi. Aranın iyileşmiş olmasına rağmen Libya’nın karışması ABD için bir fırsat olmuş ve Libya’ya askeri müdahale ederek Kaddafi’nin karşısında durmuştur. Ayrıca Kaddafi’nin olduğu iddia edilen 150 milyar dolar ABD ve İngiltere tarafından dondurulmuştur. ABD halkın yanında olduğunu söylemekle kalmayıp içeriye askeri müdahalelerde bulundu zararının 2 milyar dolar olduğunu ve gerekli paranın Kaddafi’nin ABD de bulunan 30 milyar dolardan tahsis edeceğini söylemiş yalnız kalan paranın akıbeti belli değildir.
 ABD Libya’daki yaşanan olaylar karşısında tek başına hareket etmediği BM ve NATO ile beraber hareket etmeye çalıştığı görüldü. Tam tersine Fransa ise tek başına müdahale etmek istemesine rağmen Türkiye'nin işin NATO'ya bırakılmasını istemesi Fransa’yı rahatsız etmiştir. ABD’nin özellikle Rusya ve Çini ikna etmesi ABD için önemliydi. Fransa Kaddafi karşısında hava saldırısı düzenleyerek halkın gönlünü kazanmış görünmekteydi. Geçmiş zamanda Fransa’nın Kaddafi döneminde aldığı petrol Çin’in aldığından daha aşağı olması Fransa’nın bu tutumlarını açıklamaktadır.
 Kaddafi NATO tarafından etkisiz hale getirilip yeni bir yönetim kurulması sonrasında yeni yönetimin ABD ve Avrupa’nın petrol dağılımı konusunda görüşmeler olmayacağını zaten verileceğini ama Çin ve Rusya gibi devletlerle görüşmeler yapacağını söylemesi ABD ve Avrupalı devletlerin amacının gerçekleştiğini göstermektedir. NATO’nun Kaddafi müdahalesi savunma amaçlı kurulmuş bu örgütün amacının dışına çıktığını göstermektedir.

KAYNAKLAR:
ORSAM
ARAB BAHARI VE TÜRKİYE (Doç.Dr.Celalettin YAVUZ-Dr. Serdar ERDURMAZ)
ORTADOĞU (Tayyar ARI)

BİLGESAM

Muhammed DUYMAZ
GİRESUN ÜNİVERSİTESİ
ULUSLARARASI İLİŞKİLER BÖLÜMÜ
GİSAT YÖNETİM KURULU ÜYESİ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ortadoğu ve Petroller

Ortadoğu'nun jeopolitik ve jeostratejik önemi, bölgede bulunan petrol ve doğal gaz kaynakları, devletlerin güç ve rekabet mücadeleler...