13 Nisan 2017 Perşembe

AVRUPA'DA İSLAMOFOBİ ALGISI



İslamofobi artık Müslümanlara yönelik sadece retorik düzeyde bir nefret söylemi olma eşiğini çoktan aştı ve okul, iş yeri, cami, toplu taşıma araçları ve sokakta Müslümanlara yönelik fiziki saldırılarda kendini gösteren somut bir düşmanlık halini aldı. Yabancı korkusu ve İslamofobi birbirinden bağımsız olarak analiz edilemeyeceği gibi her ikisi de göç olgusu ile ortaya çıkan kavramlardır. Avrupa’da özellikle 1970‟lerle birlikte önyargı temelli olarak ortaya çıkan bu iki kavramın tezahürü göçün negatif göstergesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Küresel ölçekte göç gerçeğinin ve aktörlerinin ‘’kabul görme algısı‟ idealize edilmesine rağmen günümüzde Avrupa’nın göç eden ve göçmen kökenli olanlar ile birlikte yaşama kültüründe problem olduğu göze çarpmaktadır. Zira göç eden ve göçmen kökenli olanların ‘’öteki‟ olarak karşılanması tehdit unsuru ile paralel algılanmakta ve ötekinin bir güvenlik problemi doğuruyor düşüncesi yabancı korkusunu tetikleyen temellerin başında gelmektedir. Yabancı korkusu ise pratik yaşamda yabancı düşmanlığı şeklinde radikalleşirken islamofobi de benzer şekilde yabancı korkusunun bir türü olarak karşımıza çıkmaktadır.
İslam’ın ortaya çıkışından itibaren tarihin, Doğu ve Batı ya da Müslüman Dünyası ve Hıristiyan Dünyası (Christendom) olarak kurgulanan iki dünya arasında askeri, siyasi, ekonomik, dini ve sosyo-kültürel çekişmelere sahne olduğu bir gerçektir. Bu çekişmelerin tarihten gelen korkuları sürekli diri tutma ve yeni şartlar altında yeni korkuların ortaya çıkması noktasında önemli bir etkiye sahip olduğu söylenebilir. Günümüzde ise gerek tarihten gelen korkuların ve gerekse son yıllarda, gerekçesi ne olursa olsun, yaşanan terör olaylarının demokrasi ve insan haklarının beşiği olarak kabul edilen Batı dünyasında Müslümanlara karşı var olan ön yargıları iyice pekiştirdiğini ve gün yüzüne çıkardığını gözlemekteyiz. Bu ön yargıları besleyen bir başka unsur da Müslümanların kendi dünya görüşü ve geleneksel yaşam tarzlarıyla artık Batı toplumlarının sosyal yapıları içinde kendilerine rol edinme çabalarıdır. Yükselen İslamofobi'nin Avrupa Kimliğine Etkisi, inşacı yaklaşım ile Hristiyan ve Müslüman kimliği arasındaki ihtilaf sürecini açıklamaya çalışmıştır. İslamofobi algısını oluşturan dinamikler kapsamında karşıt kimliklerin nasıl oluştuğu ile çok kültürlü yapının ve çok kültürcü politikaların kolektif kimliğe etkisi irdelenmiştir. 1960'lı yıllardan itibaren sanayi alanındaki atılımlarla ekonomik ve sosyal kalkınmayı başarılı bir şekilde gerçekleştiren Avrupa Birliği ülkelerinde fabrikalarda çalışacak iş gücüne ihtiyaç duyulmaya başlamıştır. Bu yıllarda ülkelerine göçmen gelmesine izin veren, hatta bunu özel programlarla da teşvik eden AB ülkeleri, 90'ların sonuna doğru katı bir sınır kontrolü politikası gütmeye başlamış ve göçmenlerin ülkelerine girmesini engellemeye çalışmıştır. Bu politikalar zamanla kamuoyuna yabancı düşmanlığı şeklinde tezahür etmiş özellikle sağ muhafazakar partilerin popülist propagandalarına malzeme edilmiştir. Bu propagandaların önemli bir kısmı İslam karşıtlığı üzerinden yürütülmüştür. Bu da bizi şu gerçeğe götürmektedir: Kimliğin ve kültürün inşası için yaşanmış bir tarih duygusunun, ortak toplumsal belleğin ve geleneklerin, sürekli canlı tutulması gerekir. Kolektif belleğin oluşmasında biz ve öteki kavramlarının canlı tutulabilmesi, içerme ve dışlama koşullarının sürekliliği çok önemlidir. Ancak AB'nin, içinde barındırdığı çeşitli ulus devletler, farklı kültürler ve dinler, kolektif kimliğin ya da başka bir deyişle bir üst Avrupa kimliğinin oluşumundaki engellerden sadece birkaçıdır. Ortak bir üst kimlik yerine farklı kimliklerin kültürlerini ötekileştirmeyen farklı bir kavram da ortaya atılmıştır: Çok kültürlülük. Bir zamanlar karşılıklı anlayış çerçevesinde geliştirilmiş olan bu kavram, sonraları devam ettirilememiş, ülkelerin sırasıyla, kavramın iflas ettiğini açıklamasına neden olmuştur. İçerideki farklılıkların yanı sıra dış dinamiklerin de çok kültürlü yapının iflasına zemin hazırladığı bir gerçektir. 11 Eylül’de Dünya Ticaret Merkezi’ne ve Pentagon’a yapılan terörist saldırılarla birlikte, batıda 1980’lerden bu tarafa genel olarak Müslümanlar ve özelde ise İslami köktencilik ve İslami hareketlere yönelik derinden derine gelişen tedirginlik, kuşku ve güvensizliğin yerini açık bir Islamophobia (İslam fobisi) ya da Halliday’in deyimiyle  “Müslüman karşıtlığına bıraktığı gözlemlenmektedir Müslümanlara ve İslami hareketlere karşı kıta Avrupası’nda, İngiltere’de ve Amerika Birleşik Devletleri’nde gelişen bu tarihte eşine az rastlanır kuşku ve husumetin önde gelen sebeplerinin başında Batı medyasının İslami   ve Müslümanları, terörle, terörizmimle, fanatiklik ya da radikallikle çok sık ve bilinçli olarak yan yana hatta iç içe  göstermesi gelmektedir. Bu konuda gerek görsel gerekse yazılı medya organları sorumsuz ve önyargılı davranabiliyorlar. Fox, CCN, BBC gibi dünyanın dört bir yanını bir ahtapot gibi sarmış devasa medya kuruluşlarının bu konuda son derece duyarsız ve hatta yanlı davranmasının payı da ihmal edilemeyecek derecede büyüktür. 11 Eylül saldırılarından sonra İslam'ın terörizm ile birlikte anılmaya başlamasıyla AB içerisindeki Müslüman kimlik ötekileştirilmeye, bir düşman olarak görülmeye başlamıştır. AB üyesi ülkeler son yıllarda her ne kadar sınır kontrollerini katılaştırsalar da kaçak yollardan gelen göçmenlere engel olamamaktadır. Aslında göçmenlerin yasal yollar dışında AB ülkelerine gelmeleri, bu grubun insan hakları ve işçi hakları sözleşmelerinden mahrum kalmasına neden olmuştur. Aslında güvencesi olmayan ucuz iş gücü, küreselleşmenin ve kapitalist ekonomik sistemin çok da karşı çıkmadığı bir durumdur. Fakat yine de bu durum, sağ muhafazakar partilerin; göçmenleri, popülist söylemlerine malzeme etmesine, ırkçılığın ve milliyetçiliğin yükselmesine engel olamamıştır.

2015 raporunun açıklanmasından bugüne kadar geçen süre zarfında İslamofobi ile mücadelede çok az ilerleme kaydedildi. 2016 ülke raporları dikkatle incelendiğinde Avrupa’da demokrasi ve insan haklarının gün geçtikçe daha da kötüye gittiği görülüyor. İslamofobi, Avrupa’daki Müslümanların özellikle gündelik yaşamlarında daha da görünür hale geldi. Bugün gelinen noktada İslamofobi artık Müslümanlara yönelik sadece retorik düzeyde bir nefret söylemi olma eşiğini çoktan aştı ve okul, iş yeri, cami, toplu taşıma araçları ve sokakta Müslümanlara yönelik fiziki saldırılarda kendini gösteren somut bir düşmanlık halini aldı.

Merve UYSAL 
GİRESUN ÜNİVERSİTESİ 
ULUSLARARASI İLİŞKİLER BÖLÜMÜ
GİSAT YÖN. KUR. BAŞKAN YRD.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ortadoğu ve Petroller

Ortadoğu'nun jeopolitik ve jeostratejik önemi, bölgede bulunan petrol ve doğal gaz kaynakları, devletlerin güç ve rekabet mücadeleler...