28 Mayıs 2017 Pazar

Beytullah Yılmaz - Vepa Gylychmyradov\GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE TÜRKİYE-TÜRKMENİSTAN İLİŞKİLERi

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE TÜRKİYE-TÜRKMENİSTAN İLİŞKİLERİ

Beytullah YILMAZ*
Vepa GYLCHMYRADOV*
ÖZET
Soğuk Savaş döneminin bitmesi, uluslararası sistem için olduğu kadar Türkiye açısından da tarihî bir dönüm noktası olmuştur. Bunun temel nedeni Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte bağımsızlığını kazanan 15 ülkeden beşinin Türkiye ile ortak kültürel, etnik ve dinî bağlara sahip olmasıdır. Dolayısıyla Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan’ın bağımsızlıklarını ilan etmesi Türkiye’de de büyük bir heyecan uyandırmıştır. Yeni bağımsız Türk Cumhuriyetleri ekonomik ve stratejik potansiyelleriyle birlikte Türk dış politikası için de yeni bir sayfa açıyordu ve bu ülkeler doğal olarak Türk dış politikasının ilgi alanına giriyordu. Böylece Türkiye ile bölge ülkeleri arasındaki ilişkiler siyasi, ekonomik ve kültürel alanlarda hızla gelişmeye başlamıştır. Genelde Orta Asya özelde Türkmenistan ile 1991 yılından itibaren yoğun diplomasi trafiği yaşanmış, üst düzey görüşmeler yapılmış, ekonomi, ticaret ve eğitim alanlarında birçok anlaşma yapılmıştır.
Bu makalenin amacı Türkiye’nin karşılıklı kültürel, etnik ve dini bağları bulunan Türkmenistan’la ilişkilerinin temelini oluşturan eğitim ve ticaret konularını incelemektir. Türkiye’nin Türkmenistan politikasının ilk ayağı ola eğitim alanında 1992 yılından beri Ankara ile Aşkabat arasında birçok anlaşma yapılmış, üniversitelerde öğrenim görmek üzere karşılıklı öğrenci değişimleri olmuş, karşılıklı Türkmen-Türk okulları açılmıştır. Türkiye’nin Türkmenistan politikasının ikinci ayağını oluşturan ticaret ve ekonomi alanını ise Türk işadamlarının Türkmenistan’da ki yatırımları, Türk firmalarının inşaat, müteahhitlik, tekstil vb. sektörlerdeki faaliyetleri oluşturmaktadır. İşte bu makalede Türkmenistan-Türkiye ilişkilerinin temelini oluşturan eğitim, ticaret ve ekonomi konuları üzerinde durulmuş ve belirtilen konular açıklanmaya çalışılmıştır.

GİRİŞ
XI. yüzyılın ortalarında, Yakın Doğu'da Büyük Selçuklu Devleti'ni kurarak Orta Çağ tarihinde önemli bir rol oynamış olan Türk kabileleri "Oğuz" adı yanında "Türkmenler" olarak da anılmaktadır. Günümüzde Türkmen adının nereden geldiğine dair Oğuzlardan İslamiyet’i kabul edenlere, onları gayrimüslimlerden ayırmak için Maveraünnehir Müslümanlarınca Türkmen adı verildiği yönünde bir görüş hakimdir. Bu yönde bir başka görüşte Türkmen sözcüğünün sonundaki “men”in Türkçe mübalağa eki olduğu (kocaman, azman, değirmen) ve bu adın, Öz-Türk anlamına geldiği düşüncesidir. Kimi kaynaklarda Türkmen adı yerleşik olanlar için kullanırken göçebe olanları da Yörük olarak adlandırır.  Türkmen ve Yörük kelimeleri tarihî belgelerde eş anlamlı olarak da kullanılmıştır. Türkmen olarak adlandırılan Müslüman oğuzlar; batıda Türkiye, Suriye, Rumeli, Kıbrıs, Filistin, Lübnan, Irak, Azerbaycan doğuda ise Horasan, Türkmenistan, Kafkasya, Özbekistan, Afganistan ve Çin’de yaşamaktadırlar.
Türkiye Türkleri ve Türkmenlerin genetik yapıları karşılaştırıldığında birbirlerine oldukça benzedikleri görülmektedir. Gerek dil gerekse kültür olarak Türkler ve Türkmenler, tarihî süreçte Oğuzlara mensuptur ve birbirleri ile benzerlik göstermektedirler.1520-1530 yıllarına ait Osmanlı Tahrir defterleri incelendiğinde Anadolu halkının %93 gibi bir oranının Türkmen aşiret ve cemaatlere mensup oldukları ortaya çıkmaktadır. Türkiye Türkleri genetik olarak Orta Asyalı (Türkmenistan) Türkmenlerine oldukça yakındır. Sürdürülen genetik ve tarihi araştırmalar, Türkiye Türklerinin diğer bir ifade ile Anadolu Türklerinin % 90 oranında Türkmen kökenli olduklarını göstermektedir.
1.Türkmenistan Devleti Hakkında Genel Bilgi
27 Ekim 1991'de Sovyetlerin dağılmasıyla bağımsızlığın kazananTürkmenistan 488,100 bin km2'lik yüz ölçümü ile dünyanın en geniş 52. ülkesidir.Orta Asya ülkelerinden olan Türkmenistan güneyden İran, batıdan Hazar denizi, kuzeyden Kazakistan, kuzeydoğudan Özbekistan, güneydoğudan Afganistan'la çevrilidir. Komşularından Afganistan ile 744 km, İran ile 992 km, Kazakistan ile 379 km, Özbekistan ile 1621 km sınırı vardır. Komşularından Kazakistan ve Özbekistan da Türkmenistan gibi Sovyetlerin dağılmasından sonra 1991 yılında bağımsızlıklarına kavuşmuş Türk Cumhuriyetleridir.
Türkmenistan devletinin  Başkenti Aşkabat şehridir. Mari (Merv), Türkmenbaşı (Krasnovotsk), Daşoğuz, Türkmenabat (Çarçöv), Balkanabat (Nebitdağ), Köhne Ürgenç, Atamurat (Kerki) Türkmenistan’da yer alan diğer önemli şehirlerdir.
Türkmenistan topraklarının beşte dördünü Karakum Çölü kaplar. Güneyinde yer alan Kugitang ve Kopet dağları, Pamir, Altay sıradağlarının kollarıdır. Kopet Dağları İran’la olan tabii sınırı da çizmektedir. Ülke coğrafi yapısından anlaşıldığı gibi akarsu yönünden fakirdir. Belli başlı akarsuları Hazar Denizine dökülen Atrek, Karakum Çölünde kaybolan Tecen ile Murgap ve ülkenin kuzey doğusundan bir bölümü geçen Amu Derya’dır. Dünyanın en büyük gölü olan Hazar Denizinin bir bölümü Türkmenistan sınırları içinde kalır.
Türkmenistan 18 Mayıs 1992'te yürürlüğe konan anayasayla yönetilmektedir. Devletin en üst yöneticisi cumhurbaşkanıdır. Cumhurbaşkanı geniş yetkilere sahiptir. Yasama yetkisi 50 üyeli bir parlamentodadır. Türkmenistan, BM, BDT (Bağımsız Devletler topluluğu) ve IMF (Uluslararası Para Fonu) gibi uluslararası örgütlere üyedir.27 Ekim 1991'de bağımsız oluncaya kadar Sovyetler Birliği yönetiminde kalmıştır.Bağımsızlık sonrasında cumhurbaşkanlığına Saparmurad Niyazov getirildi.  Aralık 2006 tarihinden beri Gurbanguli Berdimuhammedov görevdedir.
Ülkenin ekonomik yapısı tarım ürünleri (özellikle pamuk) ile enerji ürünlerinin ihracatına bağlıdır.Büyük doğal gaz ve petrol yataklarına sahip olan Türkmenistan’da enerji kaynakları ülkenin önemli gelir kalemini oluşturmaktadır.Türkmenistan’ın resmi rakamlarına göre, ülkenin doğalgaz rezervleri 25 trilyon metreküp civarındadır. Türkmenistan, dünya sıralamasında 1) İran (33,6 trilyon metreküp), 2) Rusya Federasyonu (32,9 trilyon metreküp) ve 3) Katar’dan (28 metreküp) sonra en büyük kanıtlanmış doğalgaz rezervine sahip ülke konumundadır.Ayrıca Güney Yoleten’de bulunan ve “Galkınış” sahaları olarak adlandırılan Osman ve Minara sahaları, dünyanın en büyük 2. doğalgaz sahası olarak kayda geçmiştir
Türkmenistan dış politikasının iki ana bileşeni vardır. Bunlar pozitif tarafsızlık ve açık kapı politikasıdır.Pozitif tarafsızlık, Cumhuriyetin bağımsızlığının uluslararası düzeyde tanınması, içilişkilerde karşılıklı etkileşimde bulunulmaması ve dış çatışmalarda tarafsızlığın korunması olarak tanımlanmaktadır.Açık kapı politikası, özellikle ulaştırma altyapısının geliştirilmesi yoluyla yabancı yatırımları ve ihracat ticaretini teşvik etmek için benimsenmiştir. Türkmenistan 1992 yılında birleşmiş milletlere üye olmuştur. Türkmenistan’ın daimi tarafsızlık politikası ise Birleşmiş Milletler tarafından 1995 yılında kabul edilmiştir.

2.Türkmenistan Türkiye İlişkilerinin Genel Yapısı
Sovyetler Birliği’nin yıkılması ve dolayısıyla birçok coğrafyada yeni bağımsız devletlerin ortaya çıkmasıyla birlikte, hem Soğuk Savaş döneminin uluslararası düzende simgeleştirdiği ikikutuplu sistem anlayışı tamamen sona eriyordu, hem de birçok ulus ve bölge için umutlar ve belirsizlikler dolu yeni bir dönem başlıyordu. Yeni devletlerin ortaya çıktığı bölgelerden biri olan Orta Asya coğrafyası, bu bakımdan belirsizlikleri ve umutları kendi içlerinde barındırmaktaydı ve bölge dışındaki aktörlerin ilgisini de birçok açılardan çekmekteydi. İşte Türkmenistan 1991 yılında Sovyetlerin dağılmasıyla bağımsızlığını ilan etmiş Orta Asya ülkelerinden biridir. Türkmenistan’ın bağımsızlığını hemen tanıyan Türkiye, Aşkabat’ın Birleşmiş Milletler (BM) ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) nezdinde tanınması için yoğun gayret göstermiştir.Türkmenistan'ın Türkiye'de Ankara Büyükelçiliği ile İstanbul Başkonsolosluğu ve İzmir Fahri Konsolosluğu bulunurken, Türkiye Türkmenistan’da Aşkabat Büyükelçiliği ile temsil edilmektedir.
Ortak tarihi, dili, dini ve kültürü paylaşan iki kardeş ülke ve halk arasında, “Bir Millet, İki Devlet” temelinde dengeli, karşılıklı saygı ve işbirliğine dayalı özel ilişkiler bulunmaktadır. Türkmen tarafı, ilişkileri “kemik kardeşliği” olarak tarif etmektedir. İki ülke arasındaki işbirliği dış politika, ticaret ve ekonomi, kültür ve eğitim başta olmak üzere her alanda olumlu bir seyir izlemektedir. Son birkaç yılda sekiz defa gerçekleştirilen karşılıklı Cumhurbaşkanı ziyaretleri,  iki ülke ilişkilerinin ulaştığı aşamayı göstermesi bakımından büyük önem taşımaktadır. Türkiye Cumhuriyetinin 11. Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül, Nisan 2014'te Atçılık Bayramı kutlamaları münasebetiyle Türkmenistan'a bir ziyaret gerçekleştirmiştir. Haziran 2014’te, Türkmenistan Devlet Başkanı Gurbangulu Berdimuhamedov Ankara'ya resmi bir ziyaret gerçekleştirmiş ve Türk Konseyi IV. Zirve toplantısına katılmıştır. Berdimuhamedov aynı zamanda Ağustos 2014’te Türkiye Cumhuriyetinin 12.Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yemin törenine iştirak etmiştir. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan,  6-7 Kasım 2014 tarihlerinde Cumhurbaşkanı sıfatıyla Orta Asya bölgesine ilk resmi ziyaretini Türkmenistan’a yapmıştır. Bu ziyaret Orta Asya’da Türkiye’nin Türkmenistan’a atfettiği önemi gösterir niteliktedir. Türkmenistan Devlet Başkanı Berdimuhamedov ise, 6. Uluslararası Türkmenistan Yatırım Forumuna katılmak ve resmi temaslarda bulunmak için 3-4 Mart 2015; Çanakkale Kara Savaşlarının 100. yıldönümü vesilesiyle düzenlenen etkinliklere iştirak etmek üzere 24 Nisan 2015, son olarak da 7 Ağustos 2015 tarihinde resmi bir görüşme yapmak üzere ülkemizi ziyaret etmiştir. Sayın Cumhurbaşkanımızın, Türkmenistan’ın Tarafsızlığının 20. yıldönümü vesilesiyle 12 Aralık 2015 tarihinde Aşkabat’ta düzenlenen "Tarafsızlık Siyaseti: Barış, Güvenlik ve Kalkınma Adına Uluslararası İşbirliği" konferansına katılımlarıyla ikili ilişkiler yeniden en üst düzeyde ele alınmıştır.
Türkiye’nin, Türkmenistan ve diğer Türk Cumhuriyetleriyle ilişkilerini düzenlemek amacıyla kullandığı bazı kurumlar vardır. Bunlara örnek olarak TİKA ve TÜRKSOY’u gösterebiliriz. Aşağıda bu iki kuruluşla ilgili kısa bilgiler verilmiştir.
2.1 TİKA (Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı)
1991'de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) dağıldıktan sonra bağımsızlığını kazanan Türk devletleriyle, Türkiye Cumhuriyeti'nin bu devletlere sosyal, ekonomik ve kültürel alanda sağlayacağı destekleri uygulayacak ve koordine edecek bir organizasyona ihtiyaç duyulmuştur. Bu ihtiyaç doğrultusunda, TİKA 1992 yılında Dışişleri Bakanlığı'na bağlı olarak kurulmuştur. 28 Mayıs 1999 'da Başbakanlık'a bağlanmıştır. Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı: Restorasyon, sağlık, eğitim, tarım ve hayvancılık, idari ve sivil altyapıların geliştirilmesi gibi birçok alanda faaliyet göstermektedir.
2.2 TÜRKSOY (Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı)
Türk Dünyası’nın UNESCO'su olan TÜRKSOY, 1993yılında, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Türkiye cumhuriyeti kültür bakanları tarafından imzalanan anlaşmayla kurulmuştur.  Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Rusya Federasyonuna bağlı Tataristan, Başkurdistan, Altay, Saha, Tıva, Hakas Cumhuriyeti ve Moldova'ya bağlı Gagavuz Yeri TÜRKSOY'a gözlemci üye olarak katılmışlardır. TÜRKSOY kurulduğu günden buyana Türk halklarının gönül birlikteliğini ve kardeşliğini güçlendirmek, ortak Türk kültürünü gelecek nesillere aktarmak ve dünyaya tanıtmak için çalışmaktadır.

Türkiye’nin Türkmenistan politikasını ele aldığımızda eğitim ve ekonomi olmak üzere iki önemli sacayağına sahip olduğunu görüyoruz. Eğitim alanında Ankara’nın 1992 yılında Orta Asya ve Türk ve Akraba Topluluklardan gelerek Türkiye’de okumak isteyen öğrenciler için uygulamaya koyduğu Büyük Öğrenci Projesi önemli bir rol oynamaktadır. Ankara ve Aşkabat arasındaki eğitim ilişkilerinin bir diğer unsuru ise, Türkmenistan’da açılan okullardır. İki ülke arasındaki ekonomik ilişkiler bağlamında ise özellikle Türk firmalarının Türkmenistan’daki yatırımları ve iki ülke arasında günden güne gelişen dış ticaret anılmaya değer faktörler olarak karşımıza çıkmaktadır. Dış politika, ticaret ve kültür iki ülke arasında ki diğer işbirliği konularıdır.
3.EĞİTİM
Türkmenistan bağımsızlığını ilan ettiğinde, 16 Aralık1991 tarihinde onu tanıyan ilk ülkenin Türkiye olması ilişkinin boyutu hakkında bize biraz fikir verebilir. 26 Mart 1992 yılında da ilk büyükelçilik yine Türkiye tarafından açılmıştı.  Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) ile Türkmenistan Bilim Bakanlığı arasında Şubat 1992’de eğitim alanında işbirliğinin temel ilkeleri belirlenmiş ve 18 Kasım 1996 tarihinde de imzalanan benzer bir protokolle söz konusu esaslar teyit edilmiştir. İki ülke arasında daimi eğitim komisyonlarının sonuncusu 24 Mart 2000 tarihinde Ankara’da yapılmıştır. Söz konusu bu toplantıda eğitim komisyonlarının kompozisyonu ve iki ülke eğitim ilişkilerinde mevcut problemlerin ortadan nasıl kaldırılacağı konuları ele alınmıştır. MEB Türkmenistan’a ders kitabı ve araç gereçleri yardımının yanında bu ülkeden öğrenci ve öğretmenleri düzenli olarak Türklerin milli bayramlarında Türkiye’ye davet etmektedir. Eğitim alanında bir diğer işbirliği alanı ise Türkmenistan’da toplam altı okulla yapılan kardeş okul projesidir.
İki ülke arasında 1991 yılından bu yana birçok anlaşma yapılmıştır. Bu anlaşmalardan eğitimle ilgili olanları ise azımsanmayacak kadar fazladır. İki ülke diğer alanlarda var olan işbirliklerini eğitimle pekiştirmiştir. Türkmenistan’ın bağımsızlığını kazandığı 1991 yılından itibaren her konuda destek veren Türkiye eğitim alanında da Türkmenistan’a destek olmuştur. İki ülke yaptıkları protokol, anlaşma ve toplantılarda genel olarak aşağıdaki konuları ele almış ve anlaşmışlardır.
Türkmen okullarında Türkiye Türkçesi dersinin okutulması,
Türkiye'de üniversiteler ile ortaöğretim kurumlarında Türkmence dersinin seçmeli olarak yer alması
Türkmenistan'da bir “Türkiye Türkçesi Öğretim Merkezi” açılması,
Türkiye tarafının Türkmenistan'da Türkiye Türkçesi ve batı dillerinden biri ile öğrenim verecek bir okul açması,
İki ülke arasında eğitim, bilim ve kültür alanlarındaki işbirliğinin teşvik edilmesi,
Türkmenistan’da açılan okulların ihtiyaç duyulan ders araç ve gereçlerini Türkiye’nin sağlaması vb.
2016 yılı itibariyle dokuz binden fazla Türkmen öğrenci Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından sağlanan burslar yardımıyla ya da kendi imkânlarıyla Türkiye’de eğitim görmektedir. Burada yurtdışından Türkiye’ye gelen öğrenciler hakkında önemli çalışmaları bulunan Yurtdışı Türkler Ve Akrabalar Topluluk Başkanlığından bahsetmek gerekir. Yurtdışı Türkler Ve Akrabalar Topluluk Başkanlığı yurtdışında yaşayan Türkler, soydaş ve akraba toplulukları ile Türkiye'de öğrenim gören uluslararası burslu öğrencilere yönelik çalışmaları koordine etme, bu alanlarda verilen hizmetleri ve yapılan faaliyetleri geliştirme görevini yerine getiren kuruluştur. Yurtdışında yaşayan Türk ve soydaşların sorunlarına çözüm üretmek, akraba topluluklarda olan sosyo-kültürel ve ekonomik ilişkileri geliştirmek amacıyla kurulmuştur.Yurtdışı Türkler Ve Akrabalar Topluluk Başkanlığı Türkiye’de eğitim gören yabancı uyruklu öğrencilere destek ve başarı bursları vermektedir. Destek bursu Türkiye’de en az iki dönem eğitim görmüş ve not ortalaması 2,0 üzerinde olan öğrencilere verilmekte olup 2017 yılı itibarıyla 440 Türk lirasıdır. Başarı bursu ise 3,50 not ortalamasına ulaşan yabancı uyruklu öğrencilere verilmektedir.
Türkmenistan’da faaliyet gösteren birçok Türk Okulu vardır. Aşkabat Türk Anadolu Lisesi 19. 04. 1993 tarihinde 1993–1994 Eğitim-öğretim yılında T.C. Millî Eğitim Bakanlığı ile Türkmenistan Bilim Bakanlığı´nın ortak görüş ve antlaşmaları neticesinde Türkiye´deki Anadolu Liseleri programlarını uygulamak üzere açılmıştır.
Yine Aşkabat Türk Ortaokulu da 19. 04. 1993 tarihinde 1993–1994 Eğitim-öğretim yılında T.C. Millî Eğitim Bakanlığı ile Türkmenistan Bilim Bakanlığı´nın ortak görüş ve antlaşmaları neticesinde Türkiye´deki İlköğretim okulları programlarını uygulamak üzere açılmıştır.
Bir başka Türkmen Türk Okulu olan ve 1992 yılında Türkiye ve Türkmenistan Millî Eğitim Bakanlıkları arasındaki işbirliği protokolüne göre açılan Aşkabat Türk İlköğretim Okulu, 1993 – 1994 Eğitim Öğretim yılında Mustafa Kemal Atatürk adındaki 57. Mektep binasında Aşkabat Türk Anadolu Lisesi’ne bağlı olarak açılmıştır.
Uluslararası Türkmen-Türk Üniversitesi de 1994 yılından 2016 yılına kadar eğitim vermiştir. 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra FETÖ bağlantısı sebebiyle Türkmenistan Cumhurbaşkanı'nın özel talimatı ile kapatılmıştır.Sadece bu eğitim kurumları ile gerçekleştirilen çalışmalar ile bağımsızlık sonrası Türkmenistan'ın yapılanmasında Türkiye'nin katkısının Türkmenistan bağımsızlık tarihine ve iki ülke ilişkilerine hatırı sayılır bir katkıda bulunduğu söylenebilir. Bu eğitim kurumlan uluslararası nitelikte yetiştirdiği öğrenciler ve bu öğrencilerin gerçekleştirdikleri uluslararası projelerle elde ettikleri başarılar, bağımsızlık sonrası dönemde ve oldukça kısa bir sürede Türkmenistan'ı modern dünya devletleri arenasına çıkarmıştır.

4.TİCARİ VE EKOMOMİK İLİŞKİLER
Ortak tarihi, dili, dini ve kültürü paylaşan iki kardeş ülke olarak Türkiye ile Türkmenistan ilişkileri tarihsel sürecinde hep olumlu bir seyir izlemiştir. Zira Türkiye, dünyada Türkmenistan’ın bağımsızlığını ilk tanıyan ve Aşkabat’ta ilk Büyükelçilik açan ülkeydi. İki ülke ve halk arasında, “Bir Millet, İki Devlet” temelinde dengeli, karşılıklı saygı ve işbirliğine dayalı özel ilişkiler süregelmiş ve dış politikadan, ticarete, ekonomiden, kültür ve eğitime dek her alanda olumlu bir seyir izlemiştir. Türkiye-Türkmenistan ilişkileri, 2007 yılından sonra yeni bir ivme kazanarak hızla gelişmeye devam etmiş ve yoğun bir üst düzey ziyaret trafiği yaşanmıştır. 2007 yılından bu yana, Türkmenistan’a Cumhurbaşkanı düzeyinde altı, Başbakan düzeyinde üç kez gezi düzenlenmiştir. Türkmenistan Devlet Başkanı Gurbangulu Berdimuhammedov ise beş kez Türkiye’yi ziyaret etmiştir.
Türkiye ve Türkmenistan arasındaki ticaret hacmi de hızla yükselmiştir ancak son dönemde ticaret hacminde bir azalma söz konusudur.2012 yılında yaklaşık 1,8 milyar dolar olan ikili ticaret hacmi, 2013 yılında 2,6 milyar dolar,2014 yılında 2,8 milyar dolar olmuştur. 2015 ve 2016 yıllarında iki ülke arasındaki ithalat ve ihracat oranının azalması sebebiyle iki ülke ticaret hacmi 2015 yılında 2,4 milyar dolara 2016 yılında ise 1,6 milyar dolara gerilemiştir. Bağımsızlığını kazandığı ilk günden bu yana Türk işadamları, Türkmenistan’ın kalkınmasına önemli katkıda bulunmuşlardır.Türk şirketleri, başta inşaat olmak üzere pek çok sektörde faaliyet göstermektedir. Türkmenistan’da yaklaşık 600 civarında Türk iş insanı, 25-35 bin arasında Türk işçisi bulunmaktadır. Çeşitli projelere imza atan Türk girişimcilerin ülkenin kalkınmasında etkin bir rol oynadıkları bir gerçektir. Türk şirketleri tarafından tarım teknolojileri, bankacılık, sağlık, inşaat malzemeleri, kimya sanayisi, hastaneler, gıda ve içecek sektöründe yatırımlar yapılmış, inşaat ve tekstil sektöründe çok büyük projeler gerçekleştirilmiştir. İlk sözleşmeler pamuk işleme fabrikalarının kurulması amacıyla imzalanmış, daha sonraki aşamada otel,  havaalanı,  soğuk hava deposu, su arıtma tesisleri, un, makarna,  tuğla,  mama,  porselen ve traktör fabrikalarının anahtar teslimi yapımı sözleşmeleri izlemiştir.
Türkmenistan’da Türk firmaları tarafından müteahhitlik projeleri üstlenilmesi 1992 yılı ortalarında başlamıştır. Türkmenistan’ın bağımsızlığından bugüne kadar Türk müteahhitlik firmalarınca üstlenilen proje sayısı 1400’ü aşmış, toplam proje tutarı ise 46 milyar doları aşmıştır. Türkmenistan hükümetinin altyapı yatırımlarına verdiği önem, ülkenin yeniden imarı Türk müteahhitleri için önemli iş imkânları yaratmaktadır.

Ülke toprakları büyük ölçüde çöllerden ibaretse de tarıma elverişli alanların yaklaşık yarısında pamuk yetiştirilmekte olup Türkmenistan şu anda dünyanın en büyük onuncu pamuk üreticisi durumundadır. Türk firmaları bu potansiyeli iyi değerlendirerek yatırımlar gerçekleştirmişlerdir. Türk firmaları özellikle tekstil alanında büyük projelere imza atmışlar ve kurdukları modern tekstil tesisleri ile Türkmenistan’da tekstil sanayinin temelini oluşturmuşlardır. Türkmenistan’da en faal tekstil firmalarımız olarak Çalık Holding ve Kölük Holdingdir. Türk yatırımları, Türkmenistan’ın ihracat potansiyelinin artmasına önemli katkıda bulunmuştur. Özellikle tekstil yatırımları sayesinde daha önceleri pamuğun tamamını ihraç eden Türkmenistan, Orta Asya’nın tekstil ve hazır giyim merkezine dönüşmüştür. Bu sektörde üretilen ürünler Rusya gibi geleneksel pazarların yanında ABD, Japonya gibi gelişmiş ülke pazarlarına da ihraç edilmeye başlanmıştır. Üretim tesislerinin yanı sıra hizmet sektöründe de Türk sermayesi ile açılmış bir alışveriş merkezi ve bir hastane mevcuttur. Türkmenistan’da Türk firmalarının ve vatandaşlarının yaptığı yatırımların toplamı yaklaşık 260 milyon USD civarındadır. Bununla birlikte, gayri resmi kaynaklar Türkmenistan’daki Türk yatırımlarının 1 milyar doları aştığını ifade etmektedir.
SONUÇ
Türkmenistan ve Türkiye arasında 1991 yılından itibaren birçok üst düzey ziyaret gerçekleştirildiğini ve bu ziyaretler sırasında bir dizi anlaşma imzalanıp eğitim, ticaret gibi alanlarında işbirliğinin daha üst seviyelere çıkarılacağı mesajları verildiğini görüyoruz. Ortak tarihi, dili, dini ve kültürü paylaşan iki ülkenin bu paylaşılan ortak değerlerin de etkisiyle ilişkilerinin hep olumlu bir seyir izlediği ortadadır.
İki ülke ilişkileri özellikle 2007 yılında Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı görevine başlamasından sonra artmış, Gül 2007 ve 2008 yıllarında Türkmenistan’a iki ziyaret gerçekleştirmişti. Türkmenistan Cumhurbaşkanı Berdimuhammedov da bu ziyaretlere karşılık 2008 yılında iade-i ziyaret yapmış ve işbirliği sinyali vermişti. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın da Türkmenistan’a özel bir önem atfettiği aşikârdır. Zira Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı görevine başladıktan sonra ziyaret ettiği ilk Orta Asya ülkesi de Türkmenistan’dı.
Günümüzde Türkmenistan’da açılan bazı özel Türk okulları FETÖ veya başka çeşitli sebeplerle kapatılmış olsa da iki ülke Milli Eğitim Bakanlıkları arasında işbirliği sürmektedir. Ayrıca Türkmenistan hala Orta Asya ülkeleri içinde Türkiye’ye en çok öğrenci gönderen ülke konumundadır. Ayrıca son iki yılda iki ülke arasındaki ticaret hacminin azaldığı görülse de Türkmenistan’da inşaat, müteahhitlik, tekstil vb. alanlarda faaliyet gösteren Türk firmalarının iki ülke arasındaki ticari ve ekonomik faaliyetlerde önemli bir paya sahip olduğunu unutmamak gerekir.
Berdimuhammedov Türkmenbaşına göre daha kapalı bir Türkmenistan ortaya çıkarmıştır ve Türkiye’ ye daha mesafeli durmuştur. Ancak paylaşılan ortak değerler iki ülkenin aslında bir bütünün parçaları olduğunu bize gösteriyor. İki devlet bir millet anlayışına göre gelişmekte olan Türkmenistan-Türkiye ilişkilerinin daha ileri seviyelere taşınması her anlamda iki ülkenin de menfaatine olacaktır.

KAYNAKÇA

SÜMER Faruk, Oğuzlar (Türkmenler), İstanbul, Ana Yayınları, 3.baskı, 1980

ERDOĞAN Hasan -ÇOLAKOĞLU Selçuk, Bağımsızlığının İlk Yıllarında Türkiye Ve Türk Cumhuriyetleri İlişkileri, TC. Başbakanlık Atatürk Kültür Dil Ve Tarih Yüksek Kurumu,www.ayk.gov.tr/wp-content/uploads/2015/01/ERDOĞAN-Hasan-ÇOLAKOĞLU-Selçuk-BAĞIMSIZLIĞININ-İLK-YILLARINDA-TÜRKİYE-VE-TÜRK-CUMHURİYETLERİ-İLİŞKİLERİ.pdf
KTO, Türkmenistan Ülke Raporu,Etüd-Araştırma Servisi, Eylül 2008
TÜRK Fahri, Türkiye-Türkmenistan İlişkileri 1990-2010, Sosyal Ve Beşeri Bilimler Dergisi Cilt 2, Sayı 2, 2010

DİNÇ Ahmet, YAYAR Rüştü, EROL Yücel, 21. Yüzyıla Girerken Türkmenistan Ekonomik,
Sosyal, İdari,  Siyasi Ve Kültürel Özellikleri Açısından Genel Bir Bakış, Gaziosmanpaşa
Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Yayınları No:9, 2010

İTO, Türkmenistan Ülke Raporu, Dış Ticaret Araştırma Servisi, 2005

DEMİR Gülder, Enerji Sektörüyle Yıldızı Parlayan Ülke Türkmenistan, Ekonomik Forum Dergisi s.43-49, 2012

TURAN Güngör, Türkiye-Türkmenistan Siyasi ve Ekonomik İlişkileri “Ekonomik Fırsat Penceresi” Olarak Değerlendirilebilir mi? TASAM Stratejik Öngörü, s.45-50, Sayı:9, 2006


Türkiye Cumhuriyeti Ekonomi Bakanlığı http://www.ekonomi.gov.tr/portal/faces/home/disIliskiler/ulkeler/ulke-detay/Türkmenistan

10 Mayıs 2017 Çarşamba

Ömer ASLAN-Büşra TÜRKEL \Suudi Sarayı’nda Yaşanan Son Gelişmeler\ANALİZ

                                Suudi Sarayı’nda Yaşanan Son Gelişmeler
Herhangi Suudi  prens kral olana kadar üç güç  kaynağını karşılaması  gerekiyor, Bunlar dan en çok önem  taşıyan: Amerika Birleşik Devletleri,Suudi Arabistan iktidar ailesi ve Suudi halkı.
Franklin D. Roosevelt, Mısır'daki Büyük Acıgöl'de Suudi Arabistan ın kurucu Kral'ı Abdülaziz ile görüştüğü 14 Şubat 1945'ten buyana Suudi Arabistan krallarının her biri böyleydi.
23 Ocak 2015 Kral Abdullah öldüğü ve tahta üvey kardeşi Selman geçtiği zaman oğlu Muhammed ve birçoğu yoktu. Evet, Muhammed bir devlet bakanı ve babasına bir danışman, ama O, Washington'da yirmidokuz yaşında herhangi bir kimseydi.

Muhammed bin Selman için dört mevsim ilk opera sahnesi başladı.

İlk sahne: Kraliyet Akıntısı
Kral Selman kral Abdullah dan geriye kalan divanda kimseyi istemiyor du. Ve hepsini temizledi, önceki kral 
dönemi Suudi Özel ofis Başkanı ve Kraliyet Muhafız komutanı Halid Tuwaijri görevinden azletti.
Tuwaijri değişikliği sonrası genç Muhammed dünyanın en genç Savunma Bakanı oldu. Selman, kardeşi Prens Makrun'u birinci veliaht ve yeğeni Muhammed bin Nayef'ı ikinci veliaht olarak ilan etti. Tuwaijri düşüşü BAE'nin güçlü ismi Muhammed bin Ziyad için kötü bir haberdi. ikisi birlikte Mısır'da iktidara Abdul-Fattah el-Sisi getiren askeri darbeyi düzenlemişlerdi. müslüman kardeşler onlar için varoluşsal bir tehditti, İran değil.

Ek olarak Nisan 2015 sonu yaşananlar iki ülke arasındaki ittifakı zarara uğratabilir. Hangisi bu operada ikinci sahne olarak kabul edilebilir.

İkinci sahne: Oğul Yükselişi 

Kral Selman kardeşi veliaht prens Makrun'u sınırdışı ederek, yeğeni Muhammed bin Nayef'in veliaht lık görevin den sonra ikinci veliaht olarak oğlu Muhammed bin Selman'ı atamıştır.
Muhammed'in Ondan yaşça büyük olan kuzeni Muhammed bin Nayef'in elini öperken çekilmiş fotoğrafları vardı. Ama onu ısırdığı nı öğrenmesi için erkendi.
Veliaht lık makamında önemli değişiklikler ve kral'ın Kraliyet özel ofisi iptal etmesi sonrası tabanını oluşturan Muhammed bin Nayef'a nüfuz alanı olarak sadece  İçişleri Bakanlığı bırakıldı.
Nayef aynı kin içinde Muhammed bin Ziyad'a yataklık yapıyordu ayrıca Muhammed bin Nayef'ın Washington'da özel bir yeri vardı, hatta Washington'un Suudi Arabistan daki adamı olarak bilinirdi.
Bazı şeyler hızlı bir şekilde değişti.
BAE gözcülük yapan bölgesel güçler durdu. Özellikle müslüman  kardeşler cemaati'nin iki Türk ve Ama Muhammed bin Ziyad yaralarını yalayıp zamanını bekliyordu. Bu arada Ziyad'ın düşüncesi bir şekilde prestijini yeniden kazanmak ve özel ofise başka bir kapıdan erişmek. O kapının anahtarının tek sahibi Muhammed bin Selman dır. Muhammed bin Nayef veliaht olarak görev yaptığı pozisyonda kaldığı sürece kuzeni Muhammed bin Selman için  önemli bir engel teşkil edecektir..

Başlangıçta Savunma Bakanı olarak Washington Muhammed bin Selman'ın performansından memnun değildir. Ulusal Muhafız Bakanı Prens Mutib ülke dışında iken O, Yemenli Husiler üzerine tam ölçekli bir savaş başlattı.
Genç kibirli Savunma Bakan  izlenimi oluşturuyor. 
Dikkat çekici olan Barack Obama'nın Savunma  Bakanı  Ash Carter günlerce onu aramaya ve boşuna ona ulaşmaya çalışırken, o Maldivler'de tatilde kaydolduğu nu belirtiyor.
O yılın Aralık ayında  Alman istihbarat ajansı BND bir buçuk sayfa not yayınladı, Prens Muhammed Bin Selman'ı elindeki muazzam bir yetkiyle pervasız bir kumarbaz, olarak tanımladı.
Muhammed bin Ziyad yıldırım hızıyla hareket ederek, Saudi'nin en etkin gazetecilerini ayarkadı. banka hesaplarına milyonlarca dolar döküldükten sonra,  Ziyad ve Muhammed bin Salman arasında arabuluculuk rolünü görecekler, Muhammed Bin Zayed, kişisel deneyimlerine dayanarak Muhammed bin Salman'a acil müdahale etmesi gerekiyor du.
O arada Middle East Eye de yayınlanan bir haberde, Muhammed bin Ziyad Muhammed bin Salman'a  O Krallık ta Vahhabi kurallarını  bitirip Israil e daha yakın olması gerektiğini söylüyordu.
Hatta Muhammed bin Zayed, Muhammed bin Salman'a, Washington'la bir iletişim kanalı açmak için ihtiyaç duyduğu şeyleri şahsen yapacaklarına söz verdi, Ama önce kendine has bir oyuncu olarak bilinmelidir.
Muhammed bin Salman, ülkenin şimdiye kadar bildiği en büyük özelleştirme programını başlattı. Genç Prens batılı forumlarda Batılılar tarafından anlaşılan ve takdir edilen bir dilde Halkla ilişkiler kampanyası başlattı. Muhammed bin Selman Türkiye'de 20. yüzyılda acil Reform yapmak isteyen politikacı Jön Türkler gibi tanımlandı.

The Economist dergisinde yaptığı bir Röportaj a vurgu yapan Thomas Friedman , New York Times ta yazdığı köşe yazısında yutkunanlardan birisidir.
Friedman, makalesinde Azizler'in biyografisine benzedigini yazdı: " Muhammed bin Selman ile ofisinde bir akşam  geçirdim, söyledikleri beni şaşırtıyor du. Eşsiz bir coşku ile, Bana planları hakkında ayrıntılı bilgi verdi.      
Ana projeler Hükümet İnternet Paneli, Her bakanlığın hedeflerinin şeffaflığı aylık performans endeksi ile gösteriliyor. bakanlar'ın her biri sorumluluk ve hesap verilebilir bir pozisyonda gösteriliyor. Onun fikri, bütün ülkeyi hükümetin performansına katmaktır. Bakanlar diyor : Muhammed geldiğinden beri iki yılda alınan kararlar iki haftada alınır oldu.
Muhammed'in çizdiği yol yenilikçilerin yolu, Ancak aynı zamanda birinci sınıf bir maceracı dır. Aldığı en büyük risk "Vizyon 2030" u başlattığı sırada, devlete ait petrol şirketi "Aramco" nun yüzde beşini tahsis etme sözü, yada Din polisinin etkisini azaltmak değildir. Kamu sektörü çalışanlarının aldığı  maaşların yüzde 20 ile 30 unu oluşturan genel ödenekleri kaldırması oldu. Bu grup ülkedeki işgücünün neredeyse üçte ikisini oluşturduğundan, ülkedeki çalışan halk arasında sessiz bir kızgınlık ve hoşnutsuzluga neden olmuştur. 
Bu arada, Muhammed bin Zayed Washington ile bir telefon hattı açmak için çok çalışıyordu. Ticaret ilişkilerinin çoğu Birleşik Arap Emirlikleri ile Trump arasında kuruldu. Bunlardan biri, Dubai yakınlarındaki Akoya adlı bir golf sahasında çalışan milyarder emlak girişimcisi Hüseyin Sajwani tarafından oluşturuldu. Ancak, Geçtiğimiz Ocak ayında Trump, Dubai'deki arkadaşından 2 milyar dolarlık bir anlaşma yapmayı reddettiğini açıkladı.
Dedi ki: Bunu reddetmek zorunda değilim, Bildiğiniz gibi, "sorunsuz" bir durumum var, çünkü ben başkanım. buna sahip olmak güzel, fakat hiçbir şey kullanmak istemiyorum.

"Trump göreve başlamadan bir ay önce,  Muhammed bin Ziyad gizlice NewYork'a uçtu, uygulanabilir protokolü ihlal etti. Beyaz Saray Personeli, yolcu listesinde bir uçuş üzerine Muhammed bin Zayed adını görünce ziyaret'in farkındadır. Ancak zamanın ABD Başkanı Barack Obama'ya söylemiyor.
Washington Post bildirdiği gibi: Muhammed bin Zayed, Michael Flynn, Jared Kushner ve Stephen Bannon gibi kendisine yakın Trump danışmanlarıyla bir araya geldi.
Muhammed bin Zayed'in öncelikli amacı, hizmetlerini Trump ailesine sunmaktı. Birleşik Arap Emirlikleri'ndeki ulusal güvenlik danışmanı Muhammed bin Zayed'in kardeşi, Seyşeller'de Blackwater kurucusu Eric Prince ile Vladimir Putin'e yakın bir Rus figürü arasında bir görüşme düzenledi.Bu fikir Washington Post'a göre, o tarihte başkan seçilen Donald Trump ile Moskova arasında bir arka plan hattı oluşturmak dır.

Ancak toplantı'nın, bir başka hedefi daha vardı, Muhammed bin Zayed'i Körfez bölgesindeki Trump (ve politikalarının garantörü) olarak yetkilendirmek. Trump nihayet Mart ayında Beyaz Saray'da Muhammed bin Salman'la bir araya geldiğinde toplantıyı bir "dönüm noktası" olarak nitelendirdi ve sonra Trump, Obama'nın İran'la yakınlaşma politikasını boşa harcadıktan sonra krallık ile olan bağları tekrar kurmaya karar verdiğini ilan etme fırsatı verdi. Fakat Muhammed Bin Salman'la yapılan görüşme, daha sonra Trump'ın görmüş olacağı görüşmelerden daha önemliydi ve bir sonraki kralla konuşuyordu.

ABD Savunma Bakanı  James Matisse geçen hafta sonu Riyad'a gittiğinde Kral Salman ve oğlu Muhammed ile görüştü. Muhammed bin Nayef, eski bir Washington'lu krallık adamı, sahnede tamamen yoktu.
Üçüncü Sahne: Kararnameler
İşte üçüncü sahne geliyor. Kral Selman, Cumartesi günü 40 kararname  yayınladı. Bunlardan en önemlisi, "Vizyon 2030" un durdurduğu kamu görevlilerine ve silahlı kuvvetlerin üyelerine maddi yardımları geri getirerek Muhammed bin Salman'ın popülaritesini eski haline getirme kararnamesiydi. Muhammed bin Selman'a geri döndüğünü itiraf etmek zamanın bir harikasıdır, ancak onlardan önce hepsinden mahrum etmelerini emretmiştir. Belki de bunun, kuzeni Muhammed bin Nayef'in rolünü daha da azaltmak için ilerlemesi gerektiği düşünülmektedir.
Diğer kararnamelerde, Muhammed bin Selman'ın kardeşi Halid'in atanma metni Amerika Birleşik Devletleri elçisi seçilmesine rağmen Uluslararası diplomasiye ilişkin tek tecrübesi F-16 komutasına bir savaş pilotu olarak geçmemekle birlikte,       
Aynı paket kararnamesi bakanlardan birinin görevinden atılmasına ve hakkında soruşturma başlatımasına neden oldu. garip çünkü oğullarından birini işe aldı. Bu kuralın Suud ailesine uygulanmadığı açıktır.Başka bir kardeşi, Prens Abdul-Aziz Bin Selman, Enerji İşleri Devlet Bakanı seçildi. Ailenin bir başka üyesi de Prens Ahmed bin Fahad bin Salman Muhammed Bin Selman tarafından  Zengin petrol yatakları ile bilinen Doğu Bölgesine vali yardımcısı olarak atandı. Bu bölgenin yöneticisi Muhammed bin Nayef'in kardeşi Saud bin Nayef idi. Bu prens vali Yardımcılığına gelmesi, Veliaht Prensin boynundaki vidaların sıkılaştırılması olarak karşımıza çıkıyor.
Kararnameler, aynı zamanda, Muhammed bin Selman'ın aile içindeki konumunu güçlendirmeyi, Ve bunların üzerindeki kontrolünü sıkılaştırıp etkinleştirmek için diğer aile üyelerinin (Krallığın idari bölgelerinde) önemli görevlere atanmasını da içeriyordu.
Üç koşul karşılandı, Washington'a erişim elde edildi, aile sadakati satın alındı ​​ve halkın kalbine mutluluk getirildi. Bununla birlikte, tüm bunlara rağmen, Muhammed bin Nayef Muhammed bin Salman'ın önünde bir engel olmaya devam ediyor.
Dolayısıyla o kararnameler ordu ve iç güvenlik ile ilgili, Eid el-Shalawi'yi, profesyonel bir subay olmasına rağmen ordu komutanı olarak görevine son verilmesini öngördü.
Yemen Savaşı'ndaki en son gelişmeler hakkında Muhammed bin Zayed'e bilgi vermek üzere yakın zamanda Abu Dhabi'ye "uğradı" diye yardımcısı Prens Fahad bin Turki  yerini alacak

3 Mayıs 2017 Çarşamba

Giresun Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Topluluğu tarafından düzenlenen ''ERMENİ DİASPORA FAALİYETLERİ ve TÜRKİYE İÇİN NOTLAR'' başlıklı konferans \HABER


Giresun Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Topluluğu tarafından düzenlenen ''ERMENİ DİASPORA FAALİYETLERİ ve TÜRKİYE İÇİN NOTLAR'' başlıklı konferans Avrasya İncelemeleri Merkezi Kıdemli Analisti Turgut Kerem TUNCEL beyefendinin katılımlarıyla gerçekleşti. Program Saygı duruşu ve İstiklal Marşı nın okunması ile başladı. Giresun Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Topluluğu Başkanı Lokman YILMAZ'ın açılış konuşmasından sonra Kıdemli Analist Turgut Kerem TUNCEL'in sunumlarıyla devam etti. Programın sonlarına doğru soru cevap kısmına geçildi. Program Doç.Dr. Yalçın SARIKAYA tarafından takdim edilen plaket ile son buldu. Programa teşrif eden çok kıymetli hocalarımıza ve öğrenci arkadaşlarımıza  gecesini gündüzüne katıp çalışan değer GİSAT Yönetim Kurulu üyelerine teşekkür ederiz.











1 Mayıs 2017 Pazartesi

PUTİN DÖNEMİ RUSYA'SINA GENEL BİR BAKIŞ\ANALİZ

“Zayıf bir devlet, despotik bir iktidardan
daha fazla demokrasiye  zarar verir.”
Vladimir Putin



Vladimir Putin'in devlet başkanı seçildikten sonra uluslararası arenada Rusya Federasyonunun etkisini artırmaya yönelik adımlar atmıştır. Putin, 7 Mayıs 2000'de yemin ederek ilk "devlet başkanlığı" görevine başlamıştır. 15 yıl içerisinde, Yeltsin dönemine göre artık tamamen farklı bir Rusya vardır.

 Bir yandan devletin yeniden örgütlenmesi sürecinde daha fazla mesafe alınmış, öte yandan ekonomik çöküntüden kurtulan devlet daha etkin bir dış politika izleyebilmiştir. Orta Asya ülkeleri dikkatlice takip edilmiştir. Putin’in devlet başkanı yeminini ettikten hemen sonra Türkmenistan ile Özbekistan’ı ziyaret etmesi (Mayıs 2000), onun bölgeye ne kadar büyük önem verdiğini göstermektedir. Önceliği Avrupa'ya verse de bir önceki dönemde olduğu gibi Putin Yönetimi içinde dış politikada belirleyici olan ABD olmuştur.


Rusya'nın ulusal çıkarlarına bakıldığında ;

•             Rusya’nın temel önceliği; (uluslararası) terörizm, doğal ve endüstriyel kaynaklı felaketler ve savaş zamanı meydana gelen askeri operasyonlardan korunmaktır.
•             Ekonomik gelişmeleri hızlandırmak ve yaşam standartlarını iyileştirmektir.
•             Rusya Federasyonu’nun egemenliğini, toprak bütünlüğünü korumak ve güçlendirmek, anayasal sistemin temelini güçlendirmektir.
•             Rusya’nın uluslararası arenada pozisyonunu güçlendirmektir.
•             Özellikle BDT’ye üye olan ülkeler ile karşılıklı ilişkilerin geliştirilmesidir.
•             Uluslararası terörizm ile mücadelede, BDT Ortak Güvenlik Anlaşması çerçevesinde; askeri-politik alanlarda işbirliği yapılmasıdır. İ
•             Politik, dini ve etnik ayrılıkçılara yardım ve bağışlara sebep olan durumlar giderilmelidir. 

Rusya’nın tekrar büyük güç olmasını arzulayan Putin’e göre bu ancak güçlü bir devletin yeniden tesisi, hızlı ekonomik büyüme ve ordunun modernleştirilmesi ile mümkündür. Son hedefin gerçekleştirilmesinde ciddi engeller vardır.

Putin’in iktidara gelişiyle birlikte, devletin yeniden tanımlanması ile toplumdaki kimlik bunalımı arasındaki farklılaşmanın giderilmeye çalışıldığı gözlemlenmektedir. Toplumsal uzlaşıyı cesaretlendirmek amacıyla ılımlı bir muhafazakarlık anlayışının devlet düzeyinde geliştirildiğini ve yerleştirildiğini, hatta bazı yazarlara göre “kadife otoritercilik” yaklaşımının devlet-toplum arasındaki ilişkilere uyarlandığını ve devlet-dışı ve merkez dışındaki aktörlerin etki alanlarının sınırlandırıldığını ya da yeniden tanımlandığını, Putin döneminde görmekteyiz.


Rusya’nın elinde nükleer stratejik ve konvansiyonel olmak üzere hala dev bir askeri aygıt vardır, bu kuvvetlerin 1,2 milyonu normal, 500.000’i özel birliklerdir. Askeri altyapı, donanım ve eğitim tam bir çöküş sürecindedir. Askeri tatbikatlar, manevralar ve arazi eğitimlerinin sayısında ciddi oranda azalma görülmektedir. Hava kuvvetleri ve deniz kuvvetleri sadece zorunlu hallerde göreve çıkacak durumdadırlar.


Sonuç olarak  Putin’in, 2000 yılından itibaren üst üste iki kez üstlendiği başkanlık görevi boyunca Rus dış politikasında çok büyük değişimler yaşanmıştır. Öncelikle Putin, ülke çıkarı gereği hangi devlet ile nasıl ilişki kurması gerektiğine içinde bulunduğu konjonktüre göre karar vermiştir. Putin, Rusya’nın önünde bulunan jeopolitik seçeneklerin tahlilini yapmıştır ve Batı ile yaşadığı yakınlıktan beklediklerini elde edemeyip, ABD’nin Orta Asya’da kalıcı olarak var olması tehlikesi belirince, “arka bahçe”si olan Avrasya’ya yönelmiştir. Bugün Rusya, Putin ile birlikte ABD’nin sistemde tek egemen güç konumda olmasına karşı gelmekte ve çok kutuplu bir sistemin oluşturulması gerektiği fikrini beyan etmektedir. Dolayısıyla Rusya, Putin ile birlikte aktif siyasete dönmüştür.




ŞEYDA ADIGÜZEL
GİRESUN ÜNİVERSİTESİ

ULUSLARARASI İLİŞKİLER BÖLÜMÜ

Ortadoğu ve Petroller

Ortadoğu'nun jeopolitik ve jeostratejik önemi, bölgede bulunan petrol ve doğal gaz kaynakları, devletlerin güç ve rekabet mücadeleler...