RUSYA FEDERASYONU’NUN DEĞİŞEN GÜVENLİK
STRATEJİSİ
Lokman YILMAZ
GİRESUN ÜNİVERSİTESİ
GİSAT YÖNETİM KURULU BAŞKANI
GİSAT YÖNETİM KURULU BAŞKANI
ÖZET
SSCB’nin güvenlik politikaları soğuk savaş sonrası
şekillenmeye başlamıştır. Soğuk savaş boyunca sabit bir düşman olduğu için
tehlikenin nereden geleceği tahmin ediliyordu ve ona karşı batı dünyası topluca
NATO şemsiyesi altında bir güvenlik yapılanmasındaydı. Bu yapılanma seksenli
yıllarda değişmeye başladı ve soğuk savaş sonrası yeni bir düzene doğru yol
aldı. Özellikle küresel terörizm, terörizmle mücadele ve terörizm tehditleri ön
palana çıktı. İkinci Dünya Savaşı
sonrasında ortaya çıkan iki kutuplu sistem dünyada ki dengeleri değiştirmiş uluslararası
arenada yeni bir ittifakın ortaya çıkmasına neden olmuştur. Rusya, 1995 yılı
itibariyle “Yakın Çevre” üzerindeki etkinliğini kaybetmeye
başlamıştır. Bunun en önemli sebebi, ABD’nin 90’lı yılların ortalarına
kadar takip ettiği “önce Rusya” stratejisini terk ederek, BDT ülkeleri,
özellikle de Orta Asya ve Kafkasya Cumhuriyetleri ile doğrudan ilişkileri
geliştirme çabası içinde olmasıdır. Washington’un bu bölge stratejisinde
cereyan eden bu değişimin en önemli sebebi, bölgedeki enerji kaynakları üzerinde
daha etkin olma ve Rusya’nın etki alanını daha kısıtlı ve azaltıcı bir hale
getirmedir. 1990’ların ikinci yarısında Hazar enerji rezervlerinin ve ihracat
güzergâhlarının Rusya’nın hem ekonomik hem de ulusal güvenliği için taşıdığı
önemin giderek daha fazla altı çizilmeye başlanmıştır. SSCB’nin izlemiş olduğu güvenlik politikalarından
farklı olarak 2000’li yıllarla beraber Putin’in başa geçmesiyle bölgesel bir
güç ve hatta eski süper gücüne kavuşmak için ulusal güvenliği ön plana
almaktadır. 11 Eylül sonrasında ABD ile Rusya arasında doğan terörizme karşı iş
birliğinin etkisiyle ivme kazanmış ve bu süreç NATO içerisinde Rusya’nın
etkinliğini arttıran NATO-Rusya Konseyi’nin oluşturulması ile sonuçlanmıştır.
2002 yılı itibarıyla taraflar arasında artan iş
birliğine rağmen, NATO’nun Rusya’nın ‘etki alanı’ olarak gördüğü eski Sovyet
coğrafyasına kadar genişlemesi, bu coğrafyada giderek daha fazla etkinliğini
arttırarak üsler açması ve askerî teçhizat konuşlandırması, Putin iktidarının
tepkisini çekerek ilişkilerde yaşanan canlanmayı sekteye uğratmıştır Putin
dönemi RF’nun güvenlik stratejileri bu yönde ilerlemiş ilk etap da NATO’nun
yayılmacı politikasına karşı önlemler almaya çalışmıştır. 2004 yılında yapılan
İstanbul Zirvesi, NATO’nun artık doğu Avrupa’nın haricinde Ortadoğu’ya,
Akdeniz’e, Kafkaslara ve Orta Asya’ya yayılabilecek olan bir organizasyon
amacını taşıdığını ortaya koymuştur. RF kendi etki alanını, enerji güvenliğini
ve süper güç olmaya yolundaki hayallerini sekteye uğratmamak için yeni güvenlik
stratejileri belirlemiş ve 10 Şubat 2007 tarihindeki 43. konferansta ise
Vladimir Putin’in yaptığı konuşmada, Putin tek kutuplu dünyanın kabul edilemez
olduğunu vurgulayarak konferansa damgasını vurmuştur. Putin konuşmasında özet
olarak; NATO’nun bir dünya örgütü olmadığını, Avrupa’yı koruyacak bir nedeni
olmadığını, Amerika’nın tek başına dünyaya hâkim olamayacağını söylemiştir.
Putin 10 Şubat 2007 tarihinde Münih Güvenlik Konferansı’nda yaptığı konuşmayla
yeni bir Rusya dış politika çerçevesi çizmiştir. Rus güvenliğinin temelinde
öncelikle geniş coğrafyası, stratejik konumu ve doğal kaynakları yer almaktadır
Anahtar kelimeler: NATO, Rusya Federasyonu, SSCB, Güvenlik,
GİRİŞ
Vladimir Putin
jeopolitik konumu ve sahip olduğu enerji kaynaklarından dolayı dış politikasını
güvenlik çerçevesinde şekillendirmiştir. Rusya Federasyonu enerji
politikalarını dış politikanın temeline oturtarak ulusal güvenliğini dahi bu
politikaya yaslamıştır. Güvenlik açısından sıkıntı yaşamak istemeyen Rusya
komşularıyla ilişkilerini iyi tutmaya çalışmış yada komşularını kendine bağımlı
kılmıştır. Güney Kafkasya bölgesi bunun en büyük örneğidir; Rusya, bu bölgede
NATO’yu görmek istemiyor. Gürcistan bu bölgede NATO üyesi olmak istiyor, 2003-2008 arasında sürekli olarak NATO’ya üye
olmak istediğini söylüyordu. Daha sonra Rus tankları Tiflis’e geliyor ve
Gürcistan vazgeçiyor. Bu bölge Rusya’nın yumuşak karnı olarak bilinmekte çünkü
Rusya, Batıyı buraya sokmak istememekte,
AB, ABD ve Türkiye’nin bu bölgede etkinlik kurmasını engellemek
istemiştir. Bu bölgeyi kendi etki alanı olarak görmektedir. Bu topraklarda
yaşanacak bir olayı kendi topraklarına müdahale olarak düşünmektedir. Rusya’nın
“Avrasya Ekonomik İşbirliği Örgütü” adı altında bir projesi vardır. Orta Asya
ve Kafkasya’yı bu örgütün içinde düşünmektedir. Bu proje Moskova merkezli, AB
benzeri yeni bir entegrasyon girişimidir. Rusya Federasyonu bu coğrafyadaki
devletleri NATO ile ilişki kurmamaları için NATO benzeri bir örgüt olan Kolektif
Güvenlik Anlaşması Örgütü’nü oluşturmuştur. NATO ile aynı nitelikleri
taşımaktadır. Rusya hem doğalgaz
üretimi hem de rezervleri bakımından ilk sırada yer almasına rağmen enerji
anlamında kendinden başka bir güç kabul etmek istemeyen Vladimir Putin kendine
rakip gördüğü ülkelerle siyasi baskılarla da olsa anlaşmalar imzalayıp, Rus
doğalgazına alternatif üretmeye çalışan Türkiye ve AB’yi geçici olarak da olsa
engellemiştir. 2003 yılında Türkmenistan ile yapılan doğalgaz anlaşması bu
konuda büyük önem taşımaktaydı. 13 Mayıs 2002’de Rusya ve ABD’nin
stratejik nükleer silahların azaltılması konusunda anlaşmaya vardıklarını
açıklamalarından bir gün sonra, 14 Mayıs’ta İzlanda’nın başkenti Reykjavik’te
bir araya gelen NATO ve Rusya’nın dışişleri bakanları, Moskova’nın diğer üye
ülkelerle eşit statüye sahip olacağı yeni bir Konsey’in kurulması konusunda
anlaşmaya varmışlardır. (2002,
http://www.jamestown.org/publications_details.php?volume_id=30&issue
_id=2407&article_id=19559) Reykjavik’teki bu anlaşma ile NATO’nun kısmi
üyesi hâline gelen Rusya’nın NATO’nun yirminci üyesi olarak kabul edileceği
bazı ortak konular saptanmıştır. Buna göre terörle mücadele, kitle imha
silahlarının yayılmasının önlenmesi ve barış gücü faaliyetleri konusunda Rusya
‘kısmi üye’ olarak NATO kararlarına katılabilecektir.
RUSYANIN DEĞİŞEN GÜVENLİK STRATEJİSİ
Ruslar eski zamanlardan beri
özellikle komünist rejimin kurulmasını takiben bir çevrilme-kuşatılma endişesi
ile yaşamışlar ve hudutları boyunca kendilerine karşı güçlerin oluşumuna mani
olma veya bunları yanlarına çekebilme çabası içinde olmuşlardır. İkinci Dünya
Savaşını takiben yenik Almanya’nın Doğusu ile Nazi işgaline son verdikleri Doğu
Avrupa ülkelerinde Moskova’ya bağlı ve onun kontrolünde Komünist peyk rejimler
kuran Stalin, Rusya’nın etrafında Demir Perde ile özlediği güvenlik çemberini
kurmuştu. Ancak her şeye rağmen belirli bir kültürel birikime, değişik örf adetlere
ve sosyal yapıya sahip Demir Perde ülkelerini Moskova etrafında peyk olarak
tutmak kolay olmamış, Rusya’nın 1956 Macaristan, 1968 Çekoslovakya’da olduğu
gibi askeri güç kullanılmasını gerektirmiştir. 1 Ayrıca önemli
ekonomik ayrıcalıklar (çok ucuz petrol, gaz gibi) tanınması ve zaman zaman
büyük yardımlar yapılması da siyasi güdümlü Rus ekonomisi için ağır yükler
getirmiştir. SSCB’nin dağılmasından sonra Demir Perde ülkeleri ve eski
Sovyetler Birliğine dâhil üç Baltık ülkesinin Batı ile kurumsallaşmaya
yöneldiğini gören Rusya, var gücü ile eski Sovyet coğrafyasına ait iken
bağımsız olan ülkeleri kendi etrafında toparlamaya çalışmıştır.1 Bu çerçevede Bağımsız Devletler Topluluğu
(BDT), Kolektif Güvenlik Anlaşması Teşkilatı gibi kuruluşları hayata geçirmişse
de bu kuruluşların fazla bir ağırlık kazanamadığı görülmüştür. Putin iktidara
gelir gelmez Rusya’yı her yönü ile güçlendirmeye öncelik vermiş bunda da bir
hayli başarı sağlamıştır. 1991de Sovyetler Birliğinin dağılmasını büyük bir
felaket olarak niteleyen Putin, son yıllarda AB modelinden ilham alan ve eski
Sovyet ülkelerini ve Moğolistan’ı kapsayacak Avrasya Birliği projesini ortaya
atmıştır. Putin’in bu projesini Ruslar, 2015 yılında hayata geçirmeyi planlamaktadır.
Rusya Federasyonu, Sovyetler Birliği’nden bağımsız bir devlet olarak ortaya
çıkışı sonrası 1990’lı yıllardaki Yeltsin döneminde siyasi, ekonomik ve
konvansiyonel askeri gücünü önemli ölçüde kaybetmişti. Bu dönemde uluslararası
sistemin belirleyici unsuru olmaktan da uzaklaşan Rusya, 2000 yılında iktidara
gelen Vladimir Putin ile trendi tersine çevirdi. Putin, bölgesel yönetimlere,
medyaya ve iş dünyasına uyguladığı baskı ile gücü tekrar merkezi yönetim
üzerinde topladı. 2 Putin iktidarı ile Rusya, hem Batı hem de Doğu
ile ilişkilerini geliştirmeyi amaçlamış, bir taraftan NATO ile iş birliğini
geliştirirken diğer taraftan da Doğu’da Şangay İşbirliği Örgütünü kurmuş ve
çeşitli Orta Asya ülkesi ile ortak güvenlik anlaşmaları imzalamıştır. Yani bir
anlamda Putin, Avrasyacı ve Atlantikçi eğilimler arasında bir denge sağlamaya
çalışmıştır. Rusya, uluslararası güvenlik alanında önemli diplomatik roller
oynamaya devam etmektedir. Bir yandan Eski Sovyetler Birliği bölgesinde
etkisini sürdürmeye gayret ederken diğer yandan Doğu ile Batı arasında kendine
bir yer bulmaya, Avrupa ile iyi ilişkiler geliştirmeye, NATO’nun genişlemesini
frenlemeye çalışmaktadır. Uluslararası platformlarda kendine güçlü bir konum
edinmeye çalışan Rusya, NATO-Rusya Daimi Konseyi ile edindiği NATO
faaliyetlerinde söz sahibi olma pozisyonundan memnun değildir. G-7 veya sonraki adı ile G-8’de ki siyasi
gücü ise oldukça sınırlıdır. 3
Rusya Devlet Başkanı Putin, 2016
Ulusal Güvenlik Stratejisi'ni imzalaması. Putin'in 2015'in son gününde onay
verdiği ve 2020'ye kadarki önceliklerin belirlendiği stratejide, 'renkli
devrimler' ve kimyasal silah Rusya'nın karşı karşıya olduğu en büyük tehditler
olarak gösterildiğini belirtiyor. Vladimir
Putin'ın 31 Aralık 2015'te imza attığı strateji planının ilk kısmında
"Strateji, Rusya Federasyonu'nun ulusal çıkarlarını ve stratejik ulusal
önceliklerini, dış politika hedeflerini, ulusal güvenliği güçlendirmeye ve
istikrarlı uzun vadeli kalkınma sağlamaya yönelik hedef ve önlemlerini belirleyen
kilit bir stratejik plan belgesidir" ifadeleri yer aldı. Belgenin geri
kalan kısmında 9 kilit nokta ise şu şekilde;
1-Ulusal güvenliğe en belli başlı
tehditler arasında renkli devrimler ve yolsuzluk yer alıyor. Belgeye göre
milliyetçi ve dinci ideolojileri kullanan radikal gruplar, bazı yabancı ve
uluslararası sivil toplum kuruluşları ve özel kişilikler Rusya'nın toprak
bütünlüğünü yok etmeye ve siyasi süreçleri istikrarsızlaştırmaya çalışıyor.
Belgede yabancı istihbarat servisleri, terörist ve aşırıcı gruplar ile suç
örgütleri de tehdit olarak gösteriliyor.
2-Rusya'nın 2016'daki Ulusal Güvenlik
Stratejisi'ne göre, nükleer silah sahibi ülkeler belli riskler taşıyor. Ancak
nükleer silahın yanı sıra kimyasal silahlar da tehlikeyi artırıyor:
"ABD'nin Rusya'ya komşu ülkelerdeki biyolojik askeri laboratuvar ağı
genişliyor."
3-Belgede NATO'nun Rusya sınırlarına
kadar yaklaşması diğer bir tehdit olarak tanımlanıyor. 'Eşit ve bölünmez
güvenlik ilkelerine' uyulmadığı belirtilen belgede tüm bunlara rağmen Rusya'nın
NATO, ABD ve AB ile hâlâ diyalog ve iyi ilişkilerden yana olduğuna vurgu
yapılıyor.
4-Belgede değinilen bir diğer önemli nokta da ABD ve
AB'nin Ukrayna'daki darbeye destek vermesi. Bu desteğin Ukrayna toplumu içinde
derin bir ayrılık yarattığı ve silahlı çatışmalara yol açtığı vurgulanan
raporda, aşırı sağcı ideolojilerin yükselişi ve kasten oluşturulan 'düşman
Rusya' imajının, Avrupa'da ve dolayısıyla Rusya sınırında uzun vadeli
istikrarsızlık kaynağı yarattığı savunuluyor.
5-Öte yandan belgede Rusya'nın nükleer
potansiyelini düşürmeye hazır olduğu ama bunun sadece karşılıklı anlaşma ve çok
taraflı görüşmeler üzerinden yapılabileceğinin altı çiziliyor. Sunulan diğer
şart ise şöyle: Rusya, uluslararası güvenlik ve stratejik istikrara zarar vermeksizin
nükleer silahların azaltılmasına yarayacak gerekli koşullara katkıda
bulunulacaksa da, nükleer potansiyelini düşürmeye hazır olduğunu belirtiyor.
6-Diğer taraftan 2016 Ulusal Güvenlik
Stratejisi'nde enformasyon savaşına da dikkat çekiliyor ve uluslararası etki
yaratmaya uğraşan gizli servislerin oldukça aktif olduğuna vurgu yapılıyor.
7-Bunların yanı sıra askeri güce ise
yalnızca 'ulusal çıkarları korumak için başvurulan diğer yollar etkisiz
kaldığı' takdirde başvurulacağı belirtiliyor.
8-Bu arada belgede Rus ekonomisinin
'rekabetçi olmadığı ve kaynak bağımlılığı yüzünden' istikrar sağlayamadığı
ifade ediliyor. Ekonominin dış ekonomi çevresindeki koşullardan
etkileniyor olmasının da işeri kolaylaştırmadığı söyleyen belgede, küresel ve
bölgesel krizler ile hukukun kötüye kullanımının ekonomi üzerinde olumsuz bir
etki bıraktığı, bunun da gelecekte su ve biyolojik kaynakları tehlikeye atacağı
belirtiliyor.
9-Rus hükümetinin gerekli önlemleri almaya
hazırlandığı ifade edilen belgede, "Ekonomik tehlikelere göğüs germek
için, hükümet toplumsal ve ekonomik politikayı hayata geçirecek. Bu politikanın
kapsamında da mali sistemi güçlendirmek ve rublenin istikrarlı hareket
etmesinin sağlanması yer alıyor. Ayrıca Rusya Çin, Hindistan ile Latin Amerika
ve Afrika ülkeleriyle ilişkileri geliştirmeye de büyük önem veriyor. 4
1 DERMAN
SAYNUR G. (2016) RUS
DIŞ POLİTİKASINDAKİ DEĞİŞİM VE KREMLİN PENCERESİNDEN YENİ UFUKLAR ANKARA: Srt Yayınları
Mikail Hasan E. (2007) YENİ ÇARLAR VE RUS DIŞ POLİTİKASI ANKARA:
IQ Kültür Sanat Yayıncılık
Kamalov İlyas (2008) Moskova'nın Rövanşı Putin Dönemi Rus Dış Politikası Ankara: YEDİTEPE
YAYINEVİ
2
DAĞI ZEYNEP (2002) RUSYA’NIN DÖNÜŞÜMÜ ANKARA: Boyut Yayın Grubu
3 ÜLGER İRFAN K. (2015) PUTİNİN ÜLKESİ İSTANBUL: SEÇKİN YAYINCILIK
4 tr.sputniknews.com/rusya/2016/rusya-ulusal-guvenlik-strateji
Rusya
Federasyonu Ulusal Güvenlik Doktrini
Doktrin 10 Ocak 2000 tarihinde yürürlüğe
girmiştir. Doktrin genel olarak 4
bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde
RFNA Uluslararası Toplumun içinde bakılmaktadır. İkinci bölümde RF ulusal
çıkarlarına değinmektedir. 3. Bölümde RF
yönelik ulusal güvenlik tehditlerine değinmektedir. 4. Bölümde de RF’nun ulusal güvenliğinin
sağlanması üzerinde durulmaktadır.
Doktrin de RF varlığına devletin ve toplumun
güvenliğine yönelik her türlü iç ve dış tehdide karşı alınacak önlemlerin bir
bütünü oluşturduğu ifade etmektedir. RF’nun güvenliğinin ne anlama geldiği de
RF’nun bağımsızlığının ve egemenliğinin tek kaynağı olan çok etnikli halkın
güvenliği olarak belirtilmiştir. Doktrin özetle müteakip programlarda
belirtilen hususlara yer vermiştir.9
9
Öztürk OSMAN M. (2001) RUSYA FEDERASYANU
ASKERİ DOKTRİNİ ANKARA: ASAM YAYINLARI